10. Rüya Gibi Bir Gece

231 27 9
                                    



"Ayvayı yedim!"

Son zamanlarda sık sık yaptığı gibi yine havayı tekmeledi. Eline geçirdiği yastığı suratına kapatıp kendini boğmaya çalışırken bir yandan da çığlık atıyordu.

"Mahvoldum. Aferin, geri zekâlı!"

Yatakta biraz daha tepinip bağırdıktan sonra yastığı yüzünden çekti ve yüzüstü uzanır şekilde onu karşısına aldı.

"Bana bak, daha fazlasına cesaret etmeye kalkma, tamam mı? İlerisini aklından bile geçirme!"

Doğruldu ve oturur pozisyona geçti.

"Sakın!" diye de ekledi yastığına dönüp.

Hemen yataktan kalkıp banyoya gitmek için kapısını açtı. Ev boş görünüyordu. Ablası ve eniştesi çoktan işe gitmiş olmalılardı. Elini yüzünü yıkayıp kendisine kahvaltı hazırlamaya başladı. Dibi görünen reçel kabına biraz ekleme yaparken akşam için ne giymesi gerektiğini düşünüyordu. Bunu, önceki geceden ablasıyla konuşmalıydı. Onu şimdi iş yerindeyken rahatsız etmek istemiyordu. Cemre'yi aramayı düşündü fakat bütün gün restoranda olacağını, sorumluluk sahibi bir yöneticinin kanal ekibinin yanında durması gerektiğini söylemişti. Elbette bunu söylerken erkek kardeşine kınayan bir bakış atmayı da ihmal etmemişti. Eylül onların iyi anlaştığını biliyordu ancak farklılıkları bazen çok belirgin hale gelebiliyordu. Cemre işine bağlı, çoğu zaman ciddi ve deyim yerindeyse mükemmeliyetçi bir kadındı. Ozan ise zevk aldığı şeyi yapan, son derece neşeli bir adamdı. İki kardeşin birbirini bu denli iyi tamamlıyor oluşu Sunny Bistro'yu ayakta tutan en önemli etkenlerden biriydi.

Eylül masaya oturup kahvaltısına başladığında iç çekti. Kıyafet önerisi için işinin başında, muhtemelen endişeli ve sinirli Cemre'yi arayamazdı. Arayabileceği yakın bir arkadaşı da yoktu. Dergi, son derece rekabet barındıran bir ortamdı. İnsanlar orada fazla arkadaşlık kurmazdı. Kurduklarında da bu muhtemel çıkar için olurdu ve kıskançlıkla sonlanarak yerini rezil dedikodulara bırakırdı. Eylül iyi biliyordu, çünkü o da önceden o kızlardan sayılırdı. Tamamen onlar gibi değildi, evet. Fakat zengin ve yakışıklı bir iş adamıyla birlikte olan genç ve –sözde- başarılı bir kadın, o kadar da masum kalmış sayılmazdı. Eylül'ün de çıkar ilişkileri ve kötü arkadaşlıkları olmuştu. Bu yüzden İstanbul'da arayacak kimsesi yoktu.

Elbette annesi, Canan Hanım vardı. Fakat annesinin kendisinden bir farkı olduğunu sanmıyordu. Konferansları ve imza günleri dışında o da Eylül gibi sıradan giyinirdi. O özel günler içinse üç tane etek-ceket takımı vardı ki bunlardan hiç şaşmazdı. Eylül akşamki yemekte etek-ceket takımı giymek istediğinden emin değildi.

Çok kısa bir an için Esra'yı aramayı aklından geçirdiyse de bu düşünceyi hemen bertaraf etti. Eylül onu her ne kadar güzelliği ve yetenekleriyle takdir etse de bu konuşmayı yapacak en son iki kişiydiler. Esra muhtemelen ona ters bir şekilde rahat ettiği şeyleri giymesini söyler, hatta kendisi de öyle yapardı. Ancak Eylül'ün pasaklı görünüşünün aksine o mükemmel görünürdü. Genç kadın, harika fiziği ve yaşını göstermeyen yüz hatlarıyla ne giyse fevkalade görünecekti. Ablasının yapmakta olduğu Sürtük Moru rengindeki tuhaf elbiseyi bile giyebilirdi ve o elbise onun üzerinde milyar dolarlık dururdu. Hayır, Eylül soğuk bir tanrıçadan kıyafet tavsiyesi alacak değildi.

Çatalını hızla önündeki zeytine saplarken içini çekti. Hazırlığını tek başına yapmak zorundaydı, bavullarındaki bütün giysileri tek düşünmeye başlamıştı. Kahvaltıdan sonra dişlerini fırçaladı ve duşa girmeye karar verdi. Banyodan çıkıp saçındaki havluyla televizyonu açtığında önündeki, İstanbul'dan getirmiş olduğu birkaç ojeye baktı. Genellikle kırmızı tonlarıydı. Eylül kırmızıyı her zaman şarap ile bağdaştırırdı. Burgundy ve Eskimiş Cabernet renkleri vardı. Burgundy o gece için fazla uçarı, Cabernet ise çok şuh kaçardı. Merlot'a baktı, kesinlikle Esra'nın en sık kullandığı rujun rengiydi. Hızla kafasını iki yana salladı. Yanında bir de Sulandırılmış Çilekli Puding renginde bir oje getirmişti ki bu ilk elediği seçenekti. Eylül son zamanlarda böyle belirsiz renklerden hoşlanmıyordu. Murat'a kızgın olduğu dönemde renkleri tek tek ayırt edecek gücü yoktu, eline geleni çantasına atmış gibi görünüyordu.

Gece Yarısı Şarkısı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin