Eylül hiçbir zaman gerçek bir aşk insanı olmamıştı. Lisede birkaç küçük flört yaşamış sonra da Murat ile tanışmıştı. Murat'a aşık olduğunu düşünmüyordu. En azından ilk zamanlar olduğu kadar... Üniversitede Murat onun gönlünü çalmak için türlü taklalar atmıştı. Neredeyse bir yıl boyunca her gün dersliklere onun için notlar ve hediyeler bırakmış, bazen ileri gidip sinema kapatmış, en sonunda da tüm fakültenin önünde ilanı aşk etmişti. Eylül'se onun aylarca yaptığı bu jestlerden çok, bu kadar çabalamasından hoşlanmıştı. Elbette; genç adamın bolca toz toprak ve altın süslemeli kıyafet içeren filmlerden fırlamış, iki metre boyunda bir Yunan Tanrısı görüntüsüne sahip olması da büyük etkendi. Murat harika gözlere sahipti. Eylül bu rengi damacana mavisi olarak adlandırıyordu. Doğuştan bronz teni ve kulak hizasındaki altın rengi saçlarıyla Murat onun için Güneşin iki ayak üstünde can bulmuş hali gibiydi. Bu yüzden Eylül o sıralar içinde hissettiği o birkaç bahar çiçeğinin çoğalıp ona tüm kalbiyle aşık olabileceğine inanmıştı.Ama olan bunun tam tersiydi.
Murat okulu bitirip ailesinin şirketinin başına geçtiğinde Eylül'e olan ilgisini yavaş yavaş kaybetmiş genç kızın içindeki birkaç çiçek de solup yere düşmüştü. İkisi de kalan tek bir solgun çiçeğe tutunmuştu. O da alışkanlıktı.
Böylelikle zaten ortada olmayan aşk, yerini alışkanlığa bıraktığında Eylül kariyerine odaklanmaya çalışmış Murat da yeni eğlenceler arar olmuştu.
Tabi genç kadın bunu yeni fark ediyordu. Ablasının Eskişehir'deki küçük moda evinde, cam kenarında oturmuş, işlek caddeyi izlerken...
Murat ile ayrıldıktan hemen sonra işten ayrılmış, eşyalarını toplamış ve İstanbul'u terk etmişti. Bir süre anne babasının yanından uzaklaşmak istemişti. Bu konuyu onlarla konuşmak utanç verici olacaktı. Bu yüzden hiç utanmayacağı tek kişiye, ablasına sığınmıştı.
Her gün ablasıyla birlikte onun iş yerine geliyor, o elbiseleriyle uğraşırken Eylül de kendisini oyalayacak bir şeyler buluyordu. Depresyonda değildi. Sadece yeni bir başlangıç arıyordu. Murat'ı sevmediğini fark etmişti zaten. Biraz dinleniyordu. Çünkü üniversiteden beri Murat'ın yanında taşımaktan utanmayacağı kadın olmaya çalışmıştı. New Vision'un Sanat Yönetmeni Elif Duruoğlu'nun yardımcılığı pozisyonunu eline aldığında amacına ulaşmıştı da. Bunun yanı sıra yemek bölümünün fotoğrafçısı olarak çalışmayı da seviyordu üstelik.
Aslında her şey ne kadar da yolunda görünüyormuş, diye geçirdi içinden. Oysa bulunduğu durumu düşününce her şeyin pek de yolunda olmadığı görülüyordu.
Etrafına baktı. Ablası; loş, bohem bir havaya sahip küçük mağazasının en arka köşesinde dikiş makinesinin başına oturmuş elindeki kumaşları inceliyordu. Masanın hemen yanındaki duvarda bir röntgen ışığı panosu asılıydı. Panoda duran çizim muhtemelen Nisan'ın o an üzerinde çalıştığı elbiseye aitti. Eylül ablasının tuhaf bir kadın olduğunu düşündü ve gülümsedi.
İki haftadır muhtemelen gün boyu oturmaktan aşındırdığı küçük koltukta kıpırdandı ve ayaklarını kaldırıp önündeki kahve masasının kenarına dayadı. Elinde çok sevdiği aşk kitaplarından biri vardı. Kasım, ilk gününde şehri uyuşukça selamlarken sağanak halinde yağan yağmuru izliyordu. Camın önünden kırmızı bir şemsiyenin altında birbirine sarılmış bir çift geçti. Bir anda gözlerini devirme ihtiyacı duydu ve "Aman ne klişe!" diye söylenmemek için kendini zor tuttu. Kafasını yana eğip uzaklaşmakta olan çifte baktı. Onların aşkının gerçek olup olmadığını merak ediyordu. Elindeki kitapta anlatılan aşklar gerçek hayatta asla olamazdı, onun için.
"Ben var olduğuna inanıyorum."
Eylül ablasının sesini duyduğunda kafasını çevirip ona baktı. Elindeki iki kumaşı kucağına indirmiş kendisine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
Roman d'amourPerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...