"Hayır Cemre Hanım. Bu benim 'bu sefer cidden her şeyin içine ettim' bakışım."
Cemre ona kafası karışmış halde bakarken Eylül, daha sonra açıklayacağına dair bir şeyler geveleyerek elindeki kağıtlara odaklanmaya çalıştı. Ama bu pek de kolay olmuyordu.
Soner'i yanlış anlamış olma ihtimali kafasında dönüp dururken beyni aralarında geçen her şeyi tekrar gözden geçirip Eylül'ü haklı olduğuna inandırmaya çalışıyordu. Buna karşılık kalbiyse Soner'in onun için pek çok zahmete girip tüm bunları ayarlamasından dolayı heyecanlanmıştı. Hayır, aslında bir Cuma gecesi, sokakta çakırkeyif bir şekilde şarkı söyleyerek yürüyen bir sarhoş kadar rahatlamış ve mutlu olmuştu.
Bir anda üzerinden bir yük kalkmış ama hemen sonrasında başka bir ağırlık çökmüş gibi hissediyordu.
En önemlisi de Soner ile bir sonraki karşılaşmalarında ne yapması gerektiğine dair ikilemde kalmıştı. Sakince özür dileyebilir ve Soner'in onun bu saçma davranışlarına fazla aldırmamış olmasını umabilirdi. Ya da hemen bahçeye çıkar, Duygu'nun iğneleyici sözleri ve ters bakışlarına maruz kalma pahasına da olsa Soner'e sarılır ve teşekkür ederdi. Elbette bu durumda da genç adamın kendisini uzaklaştırıp, çocukça davrandığını söyleme olasılığı varlığını sürdürmeye devam ediyordu.
Bu yüzden ikisini de yapmadı.
Cemre'nin arkasındaki hareketlenmeye gözü takılmıştı. Esra yüzünde Eylül'ün ne olduğunu anlayamadığı bir ifadeyle Ozan'dan ayrılıp restorana yönelmişti. Genç adamsa onun arkasından şaşkınlıkla bakmış sonra da bahçeyi verandadan ayıran tırabzanlara oturmuştu.
Eylül onların kavgasının bittiğini anlayınca, neler olduğuna dair oluşan merak hissini geri plana itti ve hemen kapıya yöneldi.
Elindeki kabul mektubunu ikinci paylaşması gereken kişi, kendisine güvenmekten hiç vazgeçmemiş patronuydu, şüphesiz. İlk kişi Soner'di elbette ama o belli ki her şeyi biliyordu ve o sırada Duygu'yu avutmakla meşguldü. Kafasını iki yana salladı. Kıskançlık etmemeye çalışıyordu.
Önceliği Ozan ile konuşmaktı.
Tam da önemli, ve çok açık ki iyi gitmemiş bir konuşmanın üzerine böyle bir şey söylemesi doğru olur muydu bilmiyordu ama kafası o kadar doluydu ki bunu düşünecek hali kalmamıştı. Üstelik o Soner'in en yakın arkadaşıydı. Ona kendini nasıl affettireceğini öğrenmek istiyorsa öncelikle her şeyi en ince ayrıntısıyla öğrenmesi ve Ozan'ın fikrini alması gerekiyordu.
İçeri girmek üzere olan Esra ile burun buruna geldiğinde birkaç saniye ne yapacağını bilemeden güzel kadının suratına baktı. Esra bıkkın bir ifadeyle gülümsemeye çalışmıştı.
"Sen haklıymışsın. Mor, gerçekten de nişan için uğursuz bir renkmiş anlaşılan."
Eylül henüz, bunu ne zaman söylemiş olduğunu bile hatırlayamadan Esra omzuna eliyle hafifçe dokunmuş ve mutfağa yönelmişti. Son zamanlarda kimse cevabını beklemiyor gibiydi.
***
Onun sözlerinin anlamı yavaş yavaş beynine ulaştığında elindeki kağıtlar ve açık tuttuğu kapının koluyla dikilmeye devam etti.
Esra, Ozan ile nişanını iptal ettiğini mi söylemeye çalışmıştı?
Kapıyı yavaşça kapatırken dışarıda tek başına oturmuş sigarasını yakmaya çalışan Ozan'a baktı. Az önceki heyecanından yoksun bir şekilde yavaşça ilerleyip yanına oturdu. Tam olarak ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Ozan hiçbir zaman ona gerçek bir patron gibi davranmamıştı. Bu yüzden onun durumunu görmezden gelip bursuyla ilgili sorular soramaz ya da öylece çekip gidemezdi. Öte yandan gerçekten arkadaş da olmuş sayılmazlardı, omzuna vurup "Üzülme." demesi abes ve hatta kaba olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
RomansaPerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...