"Neden herkes böyle bakıyor. O kadar kötü mü görünüyorum?" diye sordu stüdyonun koridorunda yürürlerken. Sabah otobüse binip İstanbul'a doğru yola çıkmışlardı. Soner onun cam kenarına oturmasına ve kendini kötü hissettiğinde omzuna kafasını dayamasına izin vermişti. Eylül, yol boyunca iyi olsa da son yarım saatte şiddetli bir mide bulantısı hissetmişti. Otobüs garında indiklerinde tuvalete zor yetişmişti.
Soner'in önünde hastalanmadığı için şanslıydı. O görüntünün, henüz yeni olan ilişkileri üzerinde ne kadar kötü bir etki yaratacağını düşünmek bile istemiyordu.
Yüzünü birkaç kez yıkamış, hatta yanına aldığı deniz yıldızı pembesi rujunu da sürmüştü ama suratı hala hasta görünüyor olmalıydı.
"Hayır, öncekine göre daha iyisin. Miden nasıl?" demişti Soner yatıştırıcı bir sesle.
Boynunda kimliği asılı olan kısa saçlı bir kanal çalışanı yanlarından geçerken gülümsemesini gizlemek için başını çevirdi. Bunu fark eden genç kadın kaşlarını çattı.
"Şimdi iyi." diye cevapladı yarım ağızla.
Danışmadakilerin onlara tarif ettikleri koridorda yürüyorlardı. Ozan arayıp, orada buluşacaklarını söylemişti.
Koridorun sonundaki merdiveni çıkıp büyük bir alana ulaştılar. Burası, aşağıdaki soğuk gri renkli koridordan farklı olarak güneş sarısına boyanmıştı ve sağ taraftaki pencereden bolca ışık alıyordu. Merdivenlerin karşısındaki geniş kapının iki yanında beyaz saksılarından sarkan cılız bitkiler vardı. Sol tarafta, yüksek küçük bir masanın üzerinde birkaç tane kağıt kahve bardağı duruyordu. Büyük koridor başlangıçta bomboştu ama ikili karşılarındaki kapalı kapıya doğru ilerlerken içeriden ufak tefek genç bir kız çıktı.
At kuyruğu yaptığı açık sarı saçları dağılmış halde omzuna düşmüştü. Belki de oradan oraya koşturmaktan dağılmıştır, diye düşündü Eylül kıza bakarken. Henüz yirmi yaşına yeni ulaşmış gibi görünen kızın acele eder gibi bir hali vardı çünkü. Elindeki sekreterlikleri tek koluyla dengede tutmaya çalışırken masadaki bardakları toplamaya başlamıştı.
Bakışları ikiliye takıldığında kısa bir süre durakladı. Sonra, cam gibi mavi gözleri, onları hatırlamış gibi parıldadı. Bir an, onun güleceğini sandı ama genç kız hemen kendini toparlamış ve bardaklarını toplamaya devam ederek konuşmuştu.
"Ozan Türkkan içeride. Yaklaşık yarım saat önce geldi." Ses tonu, Eylül'ün beklediğinden daha kalındı. Belki de yaşı hakkında tekrar düşünmeliydi. İç içe soktuğu bardakları eline alıp onlara doğru yürüdü. Önüne düşen bir saç telini elinin tersiyle itmeye çalıştı. Elini indirmeden önce de saatini kontrol etmişti. "İçeri girin. On sekiz dakika sonra çekime başlayacaklar. Üniformalarınızı giymelisiniz."
Sonra da aceleyle onlardan uzaklaşmış ve koşar adımlarla merdivenleri inmişti.
"Ozan Bey'in çalışanları olduğumuzu nereden anladı sence?" diye sordu Soner, önüne döndüğünde.
"Sanırım en son biz geldik." diye cevapladı onu omzunu silkerek.
Kapıyı açıp içeri girdiklerinde tam bir kaos ortamıyla karşılaşmışlardı. Pek çok çalışan az önce gördükleri kızla aynı telaşlı ifadeyle oradan oraya koşturuyordu. Seyircilerin oturduğu merdiven şeklindeki koltuklarda insanlar kâh oturuyor kâh kalkıyor, sunucuyla konuşmaya çalışıyorlardı. İki kişi onları düzende tutmak için çabalıyor, diğer tarafta, birbiriyle yarışan iki şef ve çalışanları makyajlarının tamamlanması için bekliyordu. Gözleri hemen Ozan'ı aradı ama mikrofonunun takılmasını bekleyen patronu onların içeri girdiğini fark etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
RomancePerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...