"Buna nasıl tek başına ve böyle bir anda karar verebiliyorsun ki?" Eylül bağırınca bütün mutfak şaşkınlıkla ikiliye bakmaya başlamıştı. Yine bütün vücudu titremeye başlamış, öfkeden kızarmıştı.
Karşısında dikilmiş onun tüm bu öfkesinin hedefi olan Soner ise ona hayal kırıklığı ve kırgınlıkla bakıyordu.
"Bana sormadan tatlı patatesli tavuğu nasıl günün yemeği ilan ediyorsun? Biraz iyi geçindik diye mi? Ya onu sipariş ederlerse?"
Eylül ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Ağlama isteğini öfke olarak yansıtmaya çalışıyordu ancak bir yandan da Soner'in bu kararı iyi niyetle aldığını biliyordu. O sadece kendine güvenmiyordu. Orada öfkeyle dikilmiş genç adamın yüzüne bakarken bunları kendine saklamayı tercih etti. Dün o kadar iyi anlaşırlarken şimdi böyle davranmanın onun kalbini kırdığını da biliyordu üstelik. Ancak umursamadı ve kollarını göğsünde bağlarken genç adamın bir çözüm bulmasını bekledi.
"Dışarı." demişti geçici patronları sakince, gözlerini genç kızdan uzaklaştırmadan. Eylül etrafına bakındı. Esra bu şekilde emir almaktan ve işlerin aksamasından hoşnutsuz olduğunu belirtircesine bir nefes vermişti. Melih ise tepesinde dikilen Cemre ile tamir etmeye çalıştığı soğutucu kapısıyla uğraşmayı bırakıp genç kadını kolundan çekiştirmeye başladı. Bu konuşmanın ciddi olduğunun farkındaydı. Masaları düzenlemekle uğraşan üç garsonda hepsinden önce dışarı fırlamıştı. Çalışma arkadaşları da ön bahçeye çıkarlarken Eylül biraz gergin hissetti. Çünkü her ne kadar karşısındaki adam sakin gibi görünse de Eylül onun çenesinde belirginleşen kası görebiliyordu. Bu kavgayı yapmak istemiyordu ama bugün yemeği yapabileceğinden de emin değildi. Etrafta herhangi bir stres ve baskı unsuru olmadan yemek yapmak çok basitti ancak Eylül için bolonez soslu makarna bile restoran şartlarında hala zorlayıcıydı. Kendi, karmaşık yemeğini yapmaksa gerçeklikten çok uzak, imkansız görünüyordu.
Restoranda kimse kalmadığında Soner genç kadının üzerine biraz daha eğildi.
"Dün biraz işleri yoluna koyduk diye mi yemeğini menüye aldım sanıyorsun?"
Eylül hafifçe geri çekildi ama cevap vermedi.
"Eylül bak..." Kendi adını ondan duymak tuhaf gelmişti.
"...Birlikte çalıştığın insanlara güvenmediğin gibi kendine de güvenmiyorsun. Hala 'ya sipariş ederlerse' diyorsun. 'Sipariş ettiklerinde ne yapacağım?' değil."
Eylül bakışlarını kaçırdı ama duruşunu bozmamaya çalıştı.
"Senin için mutfaktaki stresin çok fazla olduğunu biliyorum, ama iki haftada çok yol kat ettiğini de biliyorum. Henüz tamamen atlamadığın için üzgünüm ama bir yerlerden başlaman gerek artık. Yarışmaya sayılı günler kaldı. İnan bana oradaki stres buradakinden çok daha fazla."
Eylül yeniden onun gözlerinin içine baktığında korkacak bir şey görmeyeceğini biliyordu. Soner tahmin ettiği üzere son derece iyi niyetli bir davranışta bulunmuştu, olayı dramatize edense kendisiydi.
Onun hiçbir şey söylemediğini gören genç adam bıkkın bir nefes verip ekledi.
"Açılışa on dakika var. Eğer hemen hazır hissetmiyorsan yemeği öğlen menüsüne değil akşam yemeğine koyarız. Ama her halükarda bugün başlamanı istiyorum."
Genç adam cevabını beklemeden yanından geçip gittiğinde Eylül boş restoranda ne yapacağını bilmez şekilde dikiliyordu. Ne derse desin yemeği bugün yapmak zorundaydı. Akşam yemeği için fazla kişinin sipariş vermemesini dilemekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Hala korkuyordu ve öfkeli hissediyordu. Ama bunu kendisine saklaması gerekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
RomantikPerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...