"Niye bu kadar gerildiğini anlamıyorum." demişti Burak, Eylül arabanın ön camından sokağı izlerken. Saat tam bir buçukta restoranın önündeydiler. Nisan onu arabayla bırakmasını istemişti. Geç saatte genç bir kadının dışarıda, tek başına gezmesini o da istemezdi zaten. İstanbul'da büyümüş olsa da o, Burak için korunacak, küçük bir kardeşti. Eylül o sırada gergince elindeki tatlı patates poşetiyle oynuyordu."Canan Anne'nin tatlı patates kekini Nisan'da yapıyor ama senin yemeğin üçünüzün arasında en iyisi." diye devam etti. Eylül beklentiyle eniştesine baktı. Ancak Burak aniden endişelenmişti. "Ablana sakın söyleme. Uykumda tatlı patatesle öldürür beni." diye ekledi hızlıca. Eylül elinde olmadan güldü. Restoran'ın ışıkları sönerken Burak hareketlenip emniyet kemerini çözdü.
"Hadi artık." dedi ve arabadan indi. Eylül eniştesinin kendisinden daha heyecanlı olmasına gözlerini devirdi. Kendisi korkuyor, içeri girmemeyi istiyordu. Hatta mümkünse tam tersi yönde son hızda kaçmayı da... Ancak yapamayacağını biliyordu, bu yüzden kemerini açıp o da araban indi. Yetişkin olmak söylenenlerden ve yapılanlardan sorumlu olmak demekti ve Eylül de gündüz yaptığı aptallığın sorumluluğunu alacaktı.
Burak arabayı kilitlerken Eylül içeri geçti. Eniştesi de arkasından geliyordu. Yalnızca mutfaktan gelen hafif ışıkla restoranda ilerledi.
İçeridekilerle kısaca selamlaştı ve mutfağa geçti. Hiç kimseyi gözü görmüyordu. Patateslerini tezgaha koyarken elinin ayağına dolaşmamasını diliyordu sadece. Tüm mutfak takımı onu izleyecekti. Neyse ki garsonlar yok, diye düşündü. Eniştesi de onlarla birlikte bar taburesinde oturmuştu. En azından onun orada olması Eylül'e güven veriyordu. Etrafına bakınıp, gerekli malzemeleri nereden bulacağını anlamaya çalışırken Burak'ı oradakilerle tanıştırmayı unuttuğunu fark etti. Yabani bir şekilde selam verip doğruca mutfağa geçmişti. Gerginlikten görgü kurallarının tümünü unutmuştu. Ancak eniştesi bunu sorun etmişe benzemiyordu.
Eylül onun yanındakilere hevesle ve biraz da kısık sesle övündüğünü gördü.
"Benim hatunun kardeşi diye söylemiyorum ama cidden güzel yemek yapar. Hele ki tatlı patatesli keki harikadır. Kayınvalidem bile şaşırır, o derece."
Eylül onun söylediklerine gülümsemişti. Burak, tam bir ağabeydi. Ama biraz daha devam ederse annesinin kim olduğunu öğreneceklerdi, bu yüzden hızla boğazını temizledi. Burak da, yanında onu büyük bir ilgiyle dinleyen Ozan da, başlarını genç kıza çevirdi.
"Iıı... Yeşil elmalar..." dedi bir anda ne diyeceğini bilemeyerek. Gerçi çok da saçma bir şey söylememişti. Tarif için yeşil elmaya ihtiyacı vardı ve hiçbir şeyin yerini de bilmiyordu.
"Orada." dedi Ozan eliyle arkasında bir yeri işaret ediyordu. Eylül dönüp bakamadan yan tarafta bir hareketlenme hissetti. Adının Soner olduğunu öğrendiği adam yaslandığı mutfak kapısından çekilip içeri girmişti. Uzun bacaklarıyla iki adımda elmaların olduğu yere ulaşmıştı bile. Birkaç tanesini alıp tezgah başına, Eylül'ün yanına geldi. Genç kıza tepeden bakarken sordu.
"Başka ne lazım?"
Eylül onun sesini ilk defa duyduğunu fark etti. Islık sayılmazsa yani. Gür sayılırdı ve derinden gelen, boğuk bir yanı da vardı. Ama kesinlikle erkeksiydi. Bu sesle bir kadını etkilemesi çok kolaydı.
Görünüşü bile yeterdi aslında. Saçlarını tutan buff artık orada değildi. Bu yüzden Eylül onun yumuşak görünümlü, düz, koyu renk saçlarını rahatça inceleyebilmişti. Ne uzun, ne de kısaydı ama derli toplu duruyordu. Yüz hatlarıysa neredeyse sıradandı. Uzun yüzü, köşeli ama geniş olmayan bir çene yapısıyla sonlanmıştı. Burnunda, profilden bakıldığinda anca belli olan ufak bir eğiklik vardı. Dudaklarını da beğenmişti Eylül; çok kalın değildi ama ince bir çizgi halinde de değildi. Hatları belirgindi, ona haylaz bir hava vererek yukarı kıvrılmışlardı.
Ancak genç kızın en çok dikkatini çeken yeri gözleriydi. Murat'ın soğuk damacana mavisinden de Ozan'a ait can alıcı Okyanusun Kalbi'nden de uzak bir şekilde kahverengiydi gözleri. Hem de sadece kahverengi. Yalın ve berrak. Abartıdan uzak bir kahverengi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
RomancePerspektif2016 - Romantizm #1 -Benim ruhum buna mı benziyor yani? Cevap vermeden genç kızın suratına baktı. Bu 'evet' demekti. -Ama bu bir elektrikli bisiklet! Hem de erimiş mandalinalı dondurma renginde. -Evet. Can sıkıcı şekilde ağırbaşlı ama ara...