Bölüm şarkısı; Kazım Koyuncu - Karşıya Çifte Çamlar.
Yıldızlar, bu gece bulutların arkasına saklanmaktan vazgeçmiş karanlığa ve onları gölgeleyen şehrin ışıklarına rağmen parlıyorlardı.
Yol boyunca gördüğüm her renk her ses içimdeki acıyı somutlaştırıp karşıma çıkarıyordu sanki ve ben, beni esir alan duygu karmaşasından saklanmak için kendi dünyamı seçmiştim.
Her insanın yüreği kendi dünyasıdır. Umutları, hayalleri, duaları....
Hepsini orada saklar ve yeri geldiğinde şuan benim yaptığım gibi oraya saklanır.Sevdiklerimiz en kıymetli misafirlerimizdir yüreklerimizde. Öyle herkese dünyamızın kapılarını açamayız. Belkide sadece birkaç kişi için aralanır o kapılar. O kişilerle var oluruz aslında. Bizi biz yapan; onlar, anılar,anlardır.
Benim daimi misafirlerim;
Nefeslerini taşıdığımı düşündüğüm anne ve babam.
Bana hayatı öğreten, gölgesine sığındığım adam dedem; Metin Özhan.
Çocukluğum, asla sahip olamayacağım kardeşim, Uras'tı ve ben sevdiklerim sayesinde var olduğumu çok iyi biliyordum. Onları ruhumda var etmek istemem ise bazen nefes almamın tek nedeniydi.
Onlar için hayata tutunmaya çalışıyordum yani. Annem, babam, dedem ve Uras için.
Şimdi ben kardeşimle sınanıyorum. Hayat benden onu çalmaya çalışıyor ama ben yenilmeyeceğim. Çünkü biliyorum Uras asla pes etmeyecek. Ruhuna kattıkları için nefes almaya devam edecek, etmeli. Çünkü biliyorum; kalpten edilen her dua yolunu bulur.
Titremem durmuş ağlamam yerini iç cekişlerine bırakmıştı. Gözlerimin üstünde tonlarca ağırlık vardı sanki. Başımı soğuk cama yasladım. Karşı istikametten gelen arabaların far ışıkları karanlığa alışmış göz bebeklerimi yakıyordu.
Aker yola çıktıktan sonra dedemle ikna edici birkaç konuşma yapmıştı ve dedemin tek şartı bizim hava aydınlanmadan geri dönmemizdi. Geceye güvenmiş ve bizi saklamasını istemiştik. Korktuğumuz her şeyden.
Uras'ın kaza geçirdiği düşüncesi nefesimle tepkimeye giriyor içimi yangın yerine çeviriyordu. Her kalp atışımla ateş kanıma karışarak damarlarımda geziyordu.
Tüm acı misliyle artarak geri gelmişti yeniden. Geçtiğini sandığım her an aslında bir yanılgıdan ibaretti. Beynim zaman kavramıyla anlaşma yapmış ve beni unuttuğuma inandırmıştı. Oysaki öylece duruyordu. Bir an bir gram bile eksilmeden.
Hastane yatağında yatan o değilde ben olsaydım Uras bir saniye bile yanımdan ayrılmazdı. Bunu adım gibi biliyordum. Bense onu birkaç saat görebilecektim sadece. İçinde bulunduğumuz durumun sınırlarını zorluyordum. Aker hayati tehlikem olduğunu söylemişti ama aldığım nefes benim bile umurumda değilken başkalarının umrunda olmasını bekleyemezdim. Dedemin sahip olduğu şey her neyse onu ele geçirmek isteyen 'kötü adamlar' için bir kozdum ben, onların oyununun bir parçası. Yağız'ın yanımda olmasına rağmen kolay lokmaydım. Şaha giden yolda tek hamleyle yenilebilecek piyondum ve bir darbe yada kalbimi hedef alan bir kurşun her şeyi bitirebilirdi. Gözlerimi son kez kapardım kurduğum hayallere, sonrası en sevdiğim renk; siyah...
...
Aker arabayı park ederken ben, hızlanan nefesimi kontrol altına almaya çalışıyordum. Duymak, görmek istemeyeceğim her şeye hazırlanmalıydım belkide ama insan ölüm kavramına nasıl alıştırırdı ki kendini?
Bacaklarım benden bağımsız haraket ediyordu. Bir anlık dengemi kaybedip düşsem kalkamayaktım. Var gücümle merdivenlerden çıktım. Bu hastaneyi biliyordum. Astım krizlerimden aşınaydım bu mavi odalara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK "Yol Arkadaşının Kiraz Çiçeği"
Romance☆ "Aker dur kımıldama. Kirpiğin düşmüş." Sanki bir elmasa dokunuyormuş gibi yavaşça aldım yanağından tenine tutunmaya çalışan kirpiği ve parmaklarımı üzerine kapattım. "Dilek tut bakalım Yağız Aker." Gözlerini yumup uzunca bir süre öyle kaldı. Güneş...