"Satranç hayat gibidir." Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek. Satranç hayat gibidir...
-Adam Fawer
☆
Kaybettiğim onca şeye rağmen kazanmak için bir şansım olabilir miydi? Bir oyunun içindeydim ve elimde sadece bilinmezlik vardı. Rakibim şuana kadar hep kendim olmuştum ama bu sefer oyun farklı işliyordu. Ben sadece bir piyondum. Hiçbir şeyin farkında olmadığı halde hayatı için savaşmak zorunda olan bir piyon.Koskoca üç gün...
Mesajın geldiği geceden beri Aker ortalıklarda yoktu. Gitmeden bana yeni bir hat almıştı ve benimkine el koyması gerekmişti haliyle.
Sağ kolum üzerinde yatmaktan uyuşmaya başlamıştı. Telefonu elime alıp ayağa kalktım. Günlerdir yaptığım yegane şeylerden birini yapıp odada volta atmaya başlamıştım yine.
O gece telefonuma gelen tehtitkar cümle aklımdan çıkmıyordu.
'Merak etme güzelim bu gece ki mutluluğunuzu mumla aratacağım size.'
Ülkülerin partisinde Aker'de bende kendimize izin vermiş geçen günlerin stresini atmak için birazda olsa gülüp eğlenmiştik. Bizi izleyen kişilerin olduğunu farketmeden. Benden böyle bir şey beklenemezdi zaten ama o soğukkanlı, dikkatli ve yıllardır böyle olayların içinde olan adamda farkedememişti. Suların altında bir serap görmüştük sanki ikimizde. Gerçekliğine emin olduğumuz bir serap...Mesajı gördüğünde gözlerinden geçen duygu değişimi beni şaşırtmamıştı. Öfke, kin, nefret... hepsi bir olmuş savaş meydanına davet etmişlerdi onu. Her şeyden çok kendine kızıyordu. İç sesini ben bile duymuştum.
"Nasıl böyle bir hata yapabildim?"
Hata her nefis için demek istesemde ortada bir hata yoktu. O birilerini korumak yada kavga etmek için üretilen bir robot değildi. Suçlanacak biri varsa oda kesinlikle bendim. Kendimi içinde bulunduğumuz oyuna öylesine kaptırmıştımki gerçekliğin can sıkan perdelerini çekmiştim üzerimden. Sanki kaçmak, saklanmak zorunda olan biz değilmişiz gibi birlikte eğlenmek istemiştim.
O cafede bana "Tanı o zaman." demişti ve bende onu tanımaya çalışırken dikkatini dağıtmıştım. Güzel geceyi uykusuna karıştırma isteğim, karmaşa ile uykusuz kalsına dönüşmüştü.
Gözüm masanın üzerindeki boyama kitabına takıldı. Sırf Bahar'ı kıskandığımı düşündüğü için böyle bir uyuzluk yapmıştı ama bu beni anlamadığım bir şekilde mutlu etmişti. Boş bir sayfayı acıp boyaları çekmeceden çıkardım.
Farklıydı. Herkesten farklı. Farklı olduğu gibi farklı hissettiriyorduda. Gerçek hayatta tanışsak çok iyi arkadaş olabilirdik. Gülüp, eğlenip keyifli vakit geçirebilirdik ama ne yazıkki bunlara uzak sebeblerden dolayı birlikteydik. Ben bir görev, bir emanettim onun için ve Aker için işi önemliydi anlaşılan.
Yaptığı şey herneyse kendini gizlemek için bir maske takıyordu o anlarda. Tanınmamak için, korumak ve korunmak için. Buda benim şansımdı yada şanssızlığım. Tüm bu bilinmezlik sona erdiğinde maskesini çıkarırdı belki. İçimden bir ses o kadar beklemeyeceğimi söylüyordu. Çoktan maskesinden bazı parçalar yok olmuştu bile.
Odanın kapısı yavaşca açıldığında, Merve abla kucağında Bahar ile bana bakıyordu. Nasıl tatlı bir çocuktu bu böyle? Sevmeye doyamıyordu insan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK "Yol Arkadaşının Kiraz Çiçeği"
Romance☆ "Aker dur kımıldama. Kirpiğin düşmüş." Sanki bir elmasa dokunuyormuş gibi yavaşça aldım yanağından tenine tutunmaya çalışan kirpiği ve parmaklarımı üzerine kapattım. "Dilek tut bakalım Yağız Aker." Gözlerini yumup uzunca bir süre öyle kaldı. Güneş...