Yoksunluk

790 106 361
                                    

Bölüm şarkısı; Tum hi ho.

Bu bölümü psykhee ithaf ediyorum. Karanlığı tesadüf eseri bulup bir solukta okuman ve güzel yorumların yazabilme gücümü tazeledi. Kitabımın, cümlelerimin basılmayı hakettiğine inanman beni ne kadar mutlu etti bilemezsin. Yüreğindeki tüm o sevgi filizlerinin hiç solmaması dileğiyle.

Şimdi geçelim bizim Karanlık dünyamıza...


Sen yağmura bahar getiren güneşide al
Ben yanımda sürüklüyorum ayrılığa esen bulutları.
Esir düşen gülüşler çınlatıyor mazinin kulaklarını sağır edercesine,
Aşk nefes nefese ve belkide son nefesinde,
Düşüyor hain pusuya.
Yere çalınıyor sevgi sönen, Yakomazların kanatlarında.
Çölün suya olan özlemi misali,
Kanatıyorsun ardında bıraktığın dilsiz karanlığı,
Bağışla beni, senin yokluğunu bile seveceğimi bilerek,
Bağışla beni seni yokluğundada sevecek bu günahkar yürek!

Güneşe gün sayan mum alevi misali titriyordum ayrılık rüzgarlarında. Hem için için yanmak, eriyip kaybolmak istiyordum. Hemde soğuktan buz tutmak.

Gerçi bu soğuk üşütmüyordu. Kor gibi dağlıyordu yüreğimi ayaz. Derin çatlaklar ve soğuk yanıkları kalıyordu sadece geriye. Parmak uçlarımdan kalbimin karanlık çöken odalarına kadar.

Küçük, gürültüden uzak bir kasabada gaz lambası uzaklaştırırken karartıları çevremizden, gözlerinde kayboluyordum düşlerimde. Hiçbir fazlalığa ihtiyacım yoktu onunlayken. Şimdiyse yalnızlığın korkutucu kalabalığı gri bir gökyüzünde yağmur olup işleniyordu hayal yüklü bulutlarıma.

72 bıçak darbesi misali kalbimi milyonlarca parçaya ayıran saat, 27 bardak kahve kadar ayık kalman gerek dakikası ve kırmızının sonsuz ihanet renginde saniye çubuğu.

Yani kısacası koskoca üç gün...

Ne yaparsam yapayım kalbim avunmuyordu. Beynim hala akıl sır erdirememişti bu işe ve ruhum senden davacı olacağım diyerek aşıklar mahkemesinin yolunu tutmuştu.

Benim gibi oda biliyordu yargıcın kim olduğunu ve yargılanmaktan çok onu görmek için çoktan gitmişti bedenimden.

Yatağın üzerinde oturmaktan sıkılıp sırasıyla koltuğu, sandalyeyi, masayı ve yeride denemiş en sonunda pencere kenarında karar kılmıştım. Yoldan geçen insanların attığı her yeni adımda, tuzu can yakan damlalar akıp gidiyordu göz pınarlarımdan.

Eksik.
Savruk ve vedalarla yarım kalmış kıyamet.
Vuslatı zincirli sözleri figan,
Aşk yanlı mağlubiyet.

Kendi kendime mırıldandığım sözleri farkedince duraksadım. Bu benim mezun olmadan önce okul dergisine yazdığım son şiirdi. Edebiyat öğretmenim alışkın olduğumuz babacan tavrı ile tek bir soru sormuştu bana sınıftaki onlarca kişinin arasında.

"Neden aşk?"

Aslında cevap fazlasıyla basitti ama itiraf etme olgusu zor durumda bırakıyordu insanı.

"Çünkü aşktan yazmak birazda olsa yaşama olan inancımı tazeliyor. Yaşamak için en büyük neden aşktan başka ne olabilirki? Hangi duygu daha çok ayakta tutar insanı, ölüyorken bile canlı hissettirebilir? Yaşamak aşktan geçiyor ve zamanı geldiğinde aşk, yaşamaktan vazgeçiriyor."

Sonrasında hiç duymamıştım neden, niçin yada benzeri soruları. Çünkü herkes anlamıştı.

Anlamıştım.

KARANLIK "Yol Arkadaşının Kiraz Çiçeği"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin