Bölüm sarkısı ; Ahmet Kaya- Arka Mahalle.
Saatler sonra duyduğum tek ses ezan sesiydi. Sabah ezanı... Hava aralık ayının hakkını verecek kadar soğuktu. Hırkama biraz daha sarındım ve başımı cama yasladım.
Annem hep mektuplarında "Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır ; Önemli olan kontrölü ele almak." derdi. Belkide şuanda benim hayatımın dönüm noktalarından birindeydik ama ben kontrölü ele almak yerine olup biteni sessizce dışarıdan izliyordum. Geveze biri olunca susmakta zor oluyordu açıkcası.
Dedem ben küçükkende gitmek zorunda kalırdı. Belkide aylarca dönmez ve benide Ayşe anneme bırakırdı. Asla veda etmeden kaçar gibi gitmezdi. Sahi neyden kaçıyordu? Kaçıyorduk? Benimle olan ilgisi neydi? Sorularıma hiçbir yanıt alamamıştım.
Bir hevesle söylediğim "Dede?" sözcüğüne aldırış etmeyen Metin Özhan beni geciştirmişti."Yade şuan sana ne olup bittigini anlatamam ama oğreneceksin tek yapman gereken uslu bir kız olup yanıma gelmen."
Arabaya binmeden önce yaptığımız bu telefon konuşmasını defalarca zihnimde canlandırdım.
İstemesemde dedemi dinleyecek ve Aker'in başını ağrıtmayacak ona zorluk çıkarmayacaktım. Çünkü ben uslu bir kızım.Altı saattir yoldaydık. Midem acıktığını belli edecek gurultularla arabanın sessizliğini dağıtıyordu. Benim için kahvaltı zamanıydı.
Kahvaltı ; krepler, Ayşe annenin recelleri ve demli bir çay demekti benin için ama şuan evden kilometrelerce uzaktaydım.
-Dinlenme tesisine iki kilometre-
Şaşırarak " Keşke dilek hakkımı baska bir sey için kullansaydım" diye mırıldandım.
Aker ne dediğimi anlamak için bana doğru döndü. "Bir sorun mu var?" Birçok sorum vardı aslında ama şuan sorun diyebileceğim tek şey açlığımdı.
"Şey...Ben...Mola verebilir miyiz? Ben acıktımda."
Yüzünde ki şaşkın ifadeye gülümsedim. Kızlar yemek yemez mi sanıyordu? Gözünü yoldan ayırmadan direksiyonu dinlenme tesisine kırdı.Aker arabayı park eder etmez dışarı çıktım. Dondurucu bir soğuk ve ona eşlik eden kuvvetli bir rüzgar vardı. Üşümek güzel bir histi. En azından bir histi ve yaşadığımı hissettiriyordu.
Geldigimiz yer alelade bir mola yeri olmak icin fazla güzeldi. Ormanın icinde tüm sesten gürültüden uzak bir ahşap evdi. Sanki daha önce burada bulunduğuma dair bir his vardı içimde. Yabancılık çekmiyordum. Her ne kadar yanımda ki yabancı bir adam olsada.
Kapı gıcırdayarak açıldı ve yemek kokularıyla karışmış sıcak hava yüzüme vurdu. Derin bir nefes aldım. "Gözleme" patatesli gözleme kokusu her yeri sarmıştı. Midemden artık davullu zurnalı düğün sesleri geliyordu. Aker'in ne yaptigiyla yada yapacagıyla ilgilenmeden en köşedeki masaya oturdum. Oda bana eşlik etti.
"Hoşgeldiniz gençler."
Sesin sahibine baktım. Orta yaşlarda saçları beyazlamaya başlamış bir adamdı. Elinde kalem kağıt başımızda bekliyordu.
"Hoşbulduk abi."
Aker'in sesinde şuana kadar duymadığım bir samimiyet vardı.
" Bu sefer yolculuk nereye Yağız oğlum?"
Demekki tam adın Yağız Aker yol arkadaşım. Kesinlikle isminin hakkını veriyordu bu adam.
Ayrıca samimiyetin nedeninide anlamıştım. Bu ikilinin önceden tanıştığı belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK "Yol Arkadaşının Kiraz Çiçeği"
Romance☆ "Aker dur kımıldama. Kirpiğin düşmüş." Sanki bir elmasa dokunuyormuş gibi yavaşça aldım yanağından tenine tutunmaya çalışan kirpiği ve parmaklarımı üzerine kapattım. "Dilek tut bakalım Yağız Aker." Gözlerini yumup uzunca bir süre öyle kaldı. Güneş...