Vuslat

651 56 362
                                    

Bölüm şarkısı; Redd- Nefes bile almadan. (Dinleyerek okursanız sevinirim.)

Bu bölümü Pandalodi ithaf ediyorum. Gülümsemen yüzünden hiç eksik olmasın. Hep mutlu ol ve mutlu kal. Dilediğin ne varsa gerçek olmasını temenni ediyorum. Seni seviyorum.

                            ☆☆☆

Bir sen bulur beni gece vakitleri,
Bahar sabahları,
Ve yalnızken saniye sayamadan birileri.
Öpersin ellerimden,
Avuçlarımda dolaşır dudakların.
Dudakların zehirdir,
İçime akarsın.
Bir sen bulur hep beni, bir sen bulmaz.
Senle birlikte ölümde uyur koynumda.
Son nefesimi kulakların duyar yalnızca,
Ölüm yazı, sensizlik koyu bir tura.
Hazır vaktim varken kal yanımda,
Ezberlemem gerek şarkıları susturan sesini,
Nefesi,
Ritmini kalbinin ve,
Gözlerini!
Yıldızlar keşfedilmiş bırak,
Gözlerini izlesin gözlerim karanlıkta,
Nasıl olsa gideceğim.
Tan yeri ağarmadan,
Alıp götürecek beni kiraz ağacına kurduğun salıncaktan.
Buz alevler ve alaz,
Vuslatına erdi yangının.
Yüreğim buruk sözlerim ayaz,
Unut beni ben ateşinden var ettiğin kadın!

                           ☆☆☆

Çilek tarlalarında kırmızı renktedir mutluluk, uçurtma uçuran bir çocukta mavi ve akşam çökerken şehre sevdiğini bekleyen kadında ise  pembe.

Her anın bir tonu var, herkesin bir tuvali... Tıpkı her insanın yüreğini kuşatan bir mevsimi olduğu gibi. Bazen sonbahar, bazen ilkbahar ama hep taşıyoruz içimizde baharları.

İçimiz... Dışarıda yalnızken ne kadar kalabalığız içeride. Göçebe kuşlar misali ebediyete uçan yakınlarımız, ailemiz, dostlarımız ve belki de sevdiğimiz...

Kalbinde elleri, gözleri ve suskunluğu ruhen ölüme sürükleyen sesi vardır. Biri ellerini tuttuğunda, kör düğüm olup bağlanır o kişiye. Gözlerini kanatacak kadar bakar hiç kırpmadan gözlerine, sadece onun sesini duyabilir.

Sonra bir bakarsın körsün, dilin lâl olmuş ve sağırsın başkalarına.

Yüce bir ağaç kurulur sevince göğüs kafesine. Kökleri kalbine dolanırken bilirsin, can suyu için senin aşkına ihtiyacı olduğunu.

Semaya uzanır umutları, yeşeren yapraklarla. Gölgesinde dizlerine yatırırsın adamını... Uyursun, bu rüyadan uyanmak istemeyerek... Derinliklere onunla birlikte gömülür zihnin.

Günün birinde tohumları, senin kendini sakladığın kafesine bırakan adam, ölüm getirerek sözleriyle kurutur ağacı. Kalbin kurur, durmaksızın akan gözyaşları bile yağmur olamaz çölüne...

Öylesine yakıcı bir kuruyuş ki bu, dalları bıçak kadar keskin olarak, saplanır ruhunun orta yerine. Nefesini keserek, batar ciğerlerine.

Şu an duvarın dibinde kimsesiz bir kız çocuğu gibi çökmüş ağlarken, kalbi paramparça olan ve ağaçları kurumuş insanların acılarına üzülüyordum yalnızca.

O insanlar bu kırılmışlıkları herkesten saklayıpta bir bütün olarak yansıtmaya çalışıyorlardı kalplerini.

Elimi iki deli aşığa şahitlik eden kolyenin üzerine koydum ve onun yüreğini hissettim bedenimde. Biz dudaklarımız ile müherlediğimiz bir anlaşmayla yuvalarını değiştirmiştik onların. Ben kalbimi yol arkadaşımın avucuna bırakmıştım o, sol tarafımdaki boşluğu tamamlayan kalbini koyarken göğsüme. Onda benim, ben de onun kalbi atıyordu ve oynadığımız bu AnKa oyununun aksine şenlik vardı karanlık odalarında.

KARANLIK "Yol Arkadaşının Kiraz Çiçeği"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin