BAŞLARKEN

85.9K 3.1K 1.5K
                                    

BEĞENDİYSENİZ OY BUTONUNA BASMAYI UNUTMAYIN. YORUMLARINIZI EKSİK BIRAKMAYIN. İYİ OKUMALAR.

"İstanbul-İzmir seferli uçağımız kalkış için hazır bulunmaktadır. Uçağı kullanacak yolcularımızın yerlerini almaları rica olunur."

İnsansı-robotik anons saatlerdir sindiğim yerden beni ışığa çıkaran neden olmuştu. Bir yarasa misali bekleme salonunda bulduğum en karanlık, en kuytu köşeye oturmuştum. Oturmak da değildi benimkisi. Kelimenin tam anlamıyla saklanmaktı. Dışarıda kendini gösteren güneşe ve hissedilen 25 derece sıcaklığa rağmen kendisini üzerime, kapüşonunu başıma geçirdiğim siyah ceket ile siyah gözlüğüm buna hizmet ediyordu.

Anons bir kez daha yinelenince yerimden aheste bir şekilde kalktım. Uçak kaçsa da umurumda değil gibi bir tavır sergiliyordum. İçten içe biliyordum ki eğer uçağı kaçırıp başka bir tanesiyle İzmir'e gitsem, adımımı o değerli topraklara bastığım anda babam beni bulur, gideceğim yer artık sıcacık yuvam olmazdı. Kalan sonsuz zamanımı sevgili vefat etmiş büyüklerimin yanında geçirmek zorunda kalırdım. İç çektim. Düşüncesi bile işkence ediliyormuş hissi veriyordu. Düşünülünce hislerimin vücuduma yaydığı adrenalin hormonuyla daha hızlı hareket etmem gerekiyordu. Ne yazık ki ben küçüklüğümden beri durdurulamaz bir asi gibi yetişmiştim. Babamın serseriliği, annemin asiliği ben de birleşip mükemmel bir uyumla kusursuz tanımını hayata geçirmişlerdi. Böyle olmam onların suçuydu. Küçükken ben söylediklerinin tersini yaptığımda istikrarlı bir biçimde uyarılsaydım belki de şu an adrenalin hormonu vücudumda işlevini normalce yerine getirebilirdi. Tüm suç onlarındı. Benim değil.

Uzanıp otururken yan koltuğuma bıraktığım yolculukta bana eşlik edecek evcil hayvanım olan köpeğim Oyuncak'ın taşıma kutusunu kavradım. Kutuyu havaya kaldırıp yüz hizama getirdim, Oyuncak yattığı yerden kalktı, kutunun parmaklıklı kısmına yaklaşıp kendini gösterdi. Dili dışarıda hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Köpeğim Boo cinsiydi ve canlı bir köpekten çok, pelüş bir oyuncağa benziyordu. Ona bu ismi vermemdeki en büyük sebep buydu. Onu bir başıma radikal bir karar alıp İstanbul'a taşındıktan sonra almıştım. Kendimi yalnız hissediyordum ve bir arkadaşa ihtiyacım vardı. Öyle bir zamanda bana en iyi seçenek buymuş gibi gelmişti. Hiç de pişman olmamıştım.

Onu başımla selamladım, karşılık olarak bir havlama aldım. Yüzümde beliren sırıtışla onu rahat taşıyabilmem için olması gereken yerde kalça hizamda tuttum. Uçağa binmek için ilerlemeye başladım. Tanınmadığım düşüncesi adım attığım her saniye zihnimde kesinleşirken göğsümü gere gere yürümeye devam ettim. Hayali bir podyumda gibiydim. Attığım her adımda yüzümde flaşlar patlıyor, kadınlar cazibeme dayanamıyordu. Gerçek dünyayla yüzleşmem acınasıydı. Kendimi o kadar soyutlamıştım ki bana doğru gelen genç kızı fark edememiştim. Sonuç acıyla iki büklüm kıvrılmış, boşta kalan elimle alnımı tutuyordum. Gözlük dokunmama bir engeldi. Sonunda ne olabileceğini düşünmeden gözlüğü çıkardım, elimi, alnımı ve gözlerimin üstten bir kısmını kapatacak şekilde bastırdım. Kapüşonun içinden bir tutam karakterimden nasibini almış asi saç, eğik duruşumdan kaynaklı elimin üzerine döküldü. Köpeğim saldırıya uğradığımı düşündüğünden mi yoksa iyi olup olmadığımı merak ettiğinden mi bilinmez havlıyordu. Havlama sesiyle birlikte çarptığım kızın çığlık sesi bekleme salonunda eko yapınca yüzüm buruştu, bir anlığına sağır olacağımı düşündüm.

"Aman Tanrım!" diye çığırdı kız. Ses tonunun inceliği umarım heyecanından kaynaklanıyordu. Çekilecek gibi değildi doğrusu. "Sen! Sen osun. Barış Eronat. Sen Barış Eronatsın!" Ve olan oldu. Elimi alnımdan çektim. Ortalık daha fazla alevlenmesin diye onu susturmaya çabaladım. İşaret parmağım meşhur hemşire fotoğrafının güzel bir kopyasını yüzümde oluşturuyordu. Kopya güzeldi, güzel olmasına da ben tamamen bir şebeğe benziyordum. Babamın sesi bir saniyeliğine kulaklarımda yankılanmıştı.

@FENOMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin