BÖLÜM 13: ÇINGIRAK

20.1K 1.4K 127
                                    

YİNE BEN VE YİNE FENOMEN :)

BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.

BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ DE UNUTMAYIN.

BİR DE EĞER GERÇEKTEN BEĞENİYORSANIZ HİKAYEYİ ARKADAŞLARINIZA DA ÖNERİN Kİ ÇABUK BÜYÜYELİM. ZATEN ŞU AN 400 OYU GEÇTİK. NE KADAR KISA SÜREDE 1000 OYA ULAŞIRSAK AİLEMİZ O KADAR GENİŞLER.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)

Barış'ın bakış açısından;

Uyanmaktan nefret ediyordum. Bu benim için yeni olmamakla birlikte son zamanlarda güçlenen bir histi. Bunun en büyük nedeni hayatımın beklemediğim bir şekilde yön almasıydı ve üzerinde yolculuk ettiğim araba deyim yerindeyse ağaca toslamış, toslarken de kucağıma sorunlarla dolu bir sepette uzanan tatlı, küçük bir kız çocuğu atmıştı.

Ayşe, olmadık bir zamanda, olmadık bir yerde, olmadık bir kişiyle ortaya çıkmıştı ve bu küçük cadı şimdiden hayatımızı kontrol etmeye başlamıştı bile. Farkında olmadan bizi yönlendiriyor, yapacaklarımızı ona göre ayarlamamıza neden oluyordu. Bizimle çok fazla kalmayacak olmasına rağmen garip bir şekilde hayatımın önemli bir parçasını oluşturduğunu düşünüyordum. İçimde bir yerlerde, bir parçam öyle hissediyordu.

Tüm bu Ayşecik hengâmesinin yanında bir de hayatıma zamansız giren diğer bir kişi kurcalayıp duruyordu aklımı. Deniz... Bugün onunla yüz yüze tanışmamın onuncu günüydü. Evet, sayıyordum. Saymamamın imkânı yoktu çünkü her gece bunun nasıl gerçekleştiği konusunda derin istişareler yapıyordum kafamda. Aklımda bin bir türlü düşünce gelip geçiyor, bazı geceler o bayıldığım uykuyu benden alıp uzaklara götürüyor, hasret bırakıyordu.

Deniz'in hayatıma girmesinin ben de bıraktığı etki, savaşın ortasında atılan bombanın etkisiyle eş değerdi. Nedendir bilmiyorum ama öyleydi. Belli etmemeye çalışsam da onu ilk görüşümde, ben kapıyı hiddetle çalıp o açtıktan sonra, ringde sağ yanağına yumruk yiyen bir boksörden, kamyonun altına giren bir otomobilden farksızdım. Belki de kapıyı açtığında onu gerçekten karşımda olabileceğini düşünmemiş, istememiştim ama bir şekilde olmuştu ve işte bu haldeydik. Deniz Okyanus ve Barış Eronat artık birlikteydi. Her ne kadar milyonların istediği şekilde olmasa da.

Düşünce denizinde kulak atarken telefonumun aydınlanan ekranı dikkatimi çekti ve başım o yöne döndü. Bir saniye geçti ya da geçmedi zil sesi kulaklarımı doldurdu, elimle uzanıp telefonu elime aldım. Deniz arıyordu. İster istemez zihnim bir şey olup olmadığı ile ilgili şüpheye düşerken, bedenim endişe ile doldu ve vakit geçmeden aramayı yanıtladım.

"Alo? Şey, Deniz ben" dedi utangaç bir sesle. Bu kızı çözemiyordum. Bir bakıyorsun utangaç bir kedi oluyordu, bir bakıyorsun yırtıcı bir kaplana dönüşüyordu.

"Biliyorum" dedim. "İsmin kayıtlı"

"Peki" dedi kelimeyi uzatarak. "Günaydın o zaman"

"Günaydın" Sırtımı yatağın başlığına dayadım. Bir anda tüm endişelerim yok olmuştu. Konuşma normal ilerliyordu, bu da iyiye işaretti.

"Aslında ben şey için aradım... Şey..." Duraksadı. "Okula gitmem gerekiyor. Malum..."

"Neden sıkılıyorsun ki Deniz" dedim açıkça. "Direkt okula gitmem gerekiyor da diyebilirsin"

"Ee söyledim ya işte."

"Evet, söyledin ama bir iyilik istiyormuşçasına söyledin. Bu işte beraberiz unuttun mu? Geceleri benim bir handikabım var. Ayşe'ye bakamıyorum sen bakıyorsun. Senin handikabın ise gündüz. O zamanda biz ilgileneceğiz" Durdum. Hatırladıklarım yüzümün buruşmasına neden olmuştu. "Dur bir dakika ya. Kahretsin! Nasıl unuttum!" Elimle ağzıma hafifçe vurdum. "Bugün arkadaşlara sözüm vardı. Dün akşam da Savaş okula gideceğini söyledi ve bayağı ciddiydi. Off ya! Yaptığım o beraberiz konuşmasından sonra hiç olmadı bu."

@FENOMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin