BEN GELDİM :) BİRAZ BEKLETTİM, BİRAZ MERAK ETTİRDİM :) KÖTÜYÜM İŞTE :) GEÇEN BÖLÜM YORUM YAĞMURU HATTA YORUM REKORU VARDI :) YİNE BEKLİYORUM :)
MİZAHTA 65' KADAR YÜKSELDİK. DAHA DA YÜKSELMELERE İNŞALLAH :)
YORUMLAMAYI/ OYLAMAYI/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ/ HİKAYEYİ ÖNERMEYİ UNUTMAYIN.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.
BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;
Ormanın derinliklerine doğru yürüyordum. Mangal yakmak için kullandığımız çalı çırpının tükenmesi ile yenilerini getirmek için çıktığım bu yolculuk, hem aileme ettiğim bir yardım hem de birazcık olsun oradan uzaklaşmak, nefes almak için seçtiğim kaçış yoluydu. Yılın bu zamanları gerçekleşen bu pikniği dört gözle bekleyen benliğim ile şimdi içime yerleşmiş, beni tutsak eden benliği karşılaştırdığımda ortaya çıkan koca bir tezattı. Eğer gökyüzü koca bir ayna olsaydı, herkes ne kadar üzgün olduğumu somurtan çehremden anlayabilirdi.
Neden böyle oluyordu anlamıyordum. Her şey güzel gidecekken birileri sanki iyi giden her şeyi bozmak etmek için yemin etmiş gibiydi ve her kimse işinden epey başarılıydı. Gece yatarken dilediğim dilekleri gerçekleştirmemeyi, sabah kalkarken beni gülümseten umutları yok etmeyi iyi biliyordu. Belki de bu kişiyi uzakta aramaya gerek yoktu. Karşı evimde oturan kahverengi, uzun saçlı, mavi gözlü cadaloz her şeyin sebebiydi çünkü.
Yere eğilip ince uzun dal parçasını elime aldığımda yanımdaki boşluk, kalbimdeki yarayı deşip kanatırken sol kolumun üzerinde yükselen çalı yığını giderek büyüyordu, birkaç tane daha topladığımda işim bitmiş olacaktı. Sonra piknik yaptığımız alana geri dönecek, onu ailemle oturup sohbet ederken, gülerken görecektim. Ailem ile bu kadar çabuk kaynaşması beklediğim bir şey değilken durumumuz sallantıda olmasına rağmen beni gururlandırmış, onu sahiplenme arzumu arttırmıştı. Pes etmeyecektim. Deniz benim olmalıydı, yanımda olmalı, elini tutmalıydım. İçimdeki dağ adamının ilkel bir dürtüsü, isteği değildi bu. Kalbimin en derinliklerin gelen, yüreğimin tutturduğu o kıza ait şarkının, ait olduğu yere ulaşma arzusuydu.
Yerden kalkıp etrafıma alabileceğim dal parçası var mı diye bakındım. Olmadığını anladığımda ilerlemekten başka şansım olmadığını anladım ve rotamı değiştirmeden yürümeye başladım. Çok geçmeden yolu kapatan iki birleşik ağaç önüme çıktı, durmak zorunda kaldım. Geri dönmek için adımlarımı ters yöne yönlendiriyordum ki son anda sağ tarafımda dar, ağacın etrafından dolanan bir geçit dikkatimi çekti, oraya yönlendim. Ağaçların arkasına geçtiğimde büyük açık bir alan beni karşıladı. Yerlerin dal parçaları ile dolu olması fark ettiğim ilk şey olurken geriye kalan şeylerden kendimi soyutladım ve yer çömelip dal parçası toplama işine odaklandım. Bir çıtırtı sesi duyduğumda işimi neredeyse bitirmiştim.
"Kim var orada?" diye seslendim usulca arkama dönerken. Ellerimdeki çalıları yere bırakmış ayağa kalkmıştım. Soruma cevap alamadığımda kuşkum artmış, adımlarım beni sesin geldiği tarafa temkinli bir şekilde yönlendirmişti.
"Size soruyorum kim var o..." Dar geçidin bu araziye açılan kısmında bir kız bedeni görüldü. Zor, bela geçitten geçmeye çalışırken başı yere eğilmiş, attığı adımları, bastığı yeri dikkatle inceliyordu. Önüne dökülen uzun kahverengi saçları bana kim olabileceği hakkında bir fikir verirken yüzüm ihtimalin güzelliğiyle gülümseyerek aydınlandı. Uzun saçlı, kahverengi kız geçitten geçmeyi başarıp başını kaldırdığında uçurumdan düşmüş gibi hissettim. "Dilek!"
"Özür dilerim" dedi çekinerek. "Korkutmak istememiştim." Ellerini silkeleyip yanıma yaklaştı. "Gideli bir süre olunca merak edip sana bakmaya geldim."