BEN GELDİM :) YORUMLAMAYI/OYLAMAYI/ÖNERMEYİ/BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN!
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ!
DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;
Eve döndüğümüzde saat epeyce ilerlemişti. Erkekler bize veda edip evlerine giderken biz de kendi yuvamıza girmiş ikimizde kendi kovuğumuza sığınmıştık. Bu saatler mahremiyetin hat safhada olduğu herkesin vaktini kendisi için kullandığı bencil saatlerdi. Kimileri bu saatleri okumak, kimileri eşleriyle vakit geçirmek için kullanırken benim pek de akıllıca kullanamadığım, güzel değerlendiremediğim vakitti. Muhtemelen biraz daha aylak aylak dikilecek sonra sıkıntıdan esneme moduna geçen bedenimin uykuya ihtiyacı olduğunu düşünüp uyuyacaktım.
Telefonum çaldığında bu eylemi gerçekleştirmek üzereydim. Yorganı kaldıran elim havada asılı kalmış kulaklarım çalan melodiye dikkat kesilmişti. Yatak üzerinden arşınlayıp komodin üzerinde duran telefonu ellerime aldım. Ekranda gözüken Barış yazısı olanları hatırlayıp kahkaha atmama sebep oluyordu az daha.
"Alo"
"Güzelim rahatsız ettim gece gece. Uyuyor muydun?"
"Daha değil. Ama pijamalı olduğumu yatağa girmek üzereyken beni yakaladığını da saklayamayacağım." Barış mahcup bir sesle konuştu.
"Hadi ya. Çok vaktini almayacağım güzelim. Sadece arayıp birkaç gün sonra olacak Youtube ödül törenini hatırlayıp hatırlamadığını sormak istemiştim. Ben unutmuştum da." Benden ses çıkmayınca Barış devam etti. "Anlaşılan sen de unutmuşsun."
"Hem de nasıl. Adaylığım da vardı benim!"
"Hem de iki tane" Söylerken sesi gururluydu. Benimle gurur duyduğunu bilmek beni tarifi edilemez bir şekilde mutlu etti. "Benim de var bir üç dört tane işte..." Ödül törenini unutsam da onun adaylıkları açık bir şekilde hatırımdaydı. Benim koca adamımın tam altı tane adaylığı vardı. Kendini övmemek için rakamları küçültmesi karşısında, ki aslında kendini böyle övüyordu, gözlerimi devirdim.
"Hadi aşkım. Zorla. Azıcık daha ufalırsan cebime gireceksin." Barış'ın yüz ifadesini az çok tahmin edebiliyordum.
"Biletlerimizi aldım." Ne zaman diye sormaya hazırlanıyordum ki kelimelerim ağzıma tıkıldı. "Az önce. Beraber gideriz diye düşündüm. Öyle dimi yani gider miyiz asıl soru bu aslında. Sonuçta birlikte gitmemek gibi bir seçenek yok çünkü."
"Allah Allah" İstemeden elimin belime gittiğini hissettiğimde toparlandım. Bu sahne çok bilindikti. "Yani bilmiyorum ki... Bu benim ilk ödül törenim. Yani gideceğim. Bundan öncekine gidememiştim."
"O zaman gidiyoruz" dedi Barış. Etrafınızda sizin yerinize karar veren insanlar olması mükemmeldi. Hele ki benim gibi bir kararı verirken günler harcıyorsanız. "Hem birlikte tatil yapmış oluruz. İstanbul'u gezeriz. Yani sen oralısın benden daha iyi biliyorsun ama elbette ki keşfedilecek yeni şeyler vardır."
"Seni en sevdiğim kafeye götürürüm" derken yüzümde uğruna can verilecek bir tebessüm vardı. "Bilindik bir yer değil. Muhtemelen gitmemişsindir mükemmel tatlıları vardır."
"Ben de seni boğazda gittiğim bayıldığım bir restorana götürürüm. Biraz kasıntı bir yer ama yemekleri enfes."
"Beraber İstiklal Çarşı'sına gideriz. Alışveriş falan yaparız. Orada çay içilecek harika mekânlar var."
"Sana evimi gezdiririm." Bir süreliğine sessizlik oluştu. "Belki birkaç eşyanı bende bırakmak istersin. Dolabımda sana yer açabilirim." Beni hayatına kabul ediyordu. Evinde benden bir parça olmasını istiyordu. Bu önerisiyle bana yeni bir yuvanın kapısını aralıyordu. Bu adama aşık olunmaz da kime olunurdu?