BEN GELDİM :)
YORUM YAPMAYI/ OYLAMAYI/ HİKAYEYİ ÖNERMEYİ UNUTMAYIN.
VE BENİ WATTPAD'DE DE TAKİP EDİNİZ LÜTFEN :)
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.
Deniz'in bakış açısından;
Işıl ışıl bir sabaha gözlerimi açtım. Kollarımı özgür bir kuş gibi havaya kaldırdım, gerindim. Uzun zamandır bu kadar derin, bu kadar huzurlu uyumamıştım. Başımı geriye atıp odadaki havayı kokladım. Vanilya kokuyordu. Kendimi önlenemez bir şekilde bir rüyadaymış gibi hissettim. Vanilya benim en sevdiğim kokuydu. Hele bir erkeğin üzerinde ise... Rüyada olduğumu düşünürken kapanan gözlerim yuvalarından fırlarcasına açıldı.
Yatakta hızla toparlandım. Ellerim çaprazlama kollarımı tuttu ve ovaladı. Ellerim üşüyen bedenimi ısıtmaya çalışırken gözlerim, aklımın anlam veremediği vanilya kokusunun varlığını çözmeye, kaynağını bulmaya çalışıyordu. Buldu da. Çok geçmeden. Şok ediciydi. Aynı zamanda çok tatlıydı da. Karar vermeye çalışıyordum ama bir türlü içlerinden bir tanesini seçemiyordum. Barış Eronat'ın yatağımda uyuması şok ediciydi, hatta çığlık atmak istememe neden oluyordu. Ona hayran olduğum için değil, sadece... Sadece olay şok ediciydi işte. Fakat Barış Eronat'ın, üzerine yüz üstü yatmış bir bebeğe sarılarak uyuması... Tatlıydı. Tabii ki de beynim tatlı tarafına değil, şok edici kısmına odaklandı.
Ben ne yapacağıma karar vermek için uğraşırken Barış yerinde kıpırdandı, gözleri bir kalp atışı kadar kısa bir zamanda açıldı. İlk önce her Türk evladı gibi tavanı izledi. Tavan farklı gelmiş olacak ki kaşları farklılıkla çatıldı, beyni nerede olduğunu anlamak için işlemeye başladı. Başı sanki biliyormuşçasına benim olduğum tarafa, sola döndü ve beni ellerim birbirine bağlı hayatında ilk kez adam görüyormuşçasına ona bakarken yakaladı. Dudakları aralandı. Bir şey söyleyecek gibi oldu. Gözleri rüyadan uyanmak istiyormuş gibi sımsıkı kapandı, açıldı. Sanırım bu sefer rüya olmadığını anlamıştı. Ortaya bomba atılmış gibi kendini toparlayıp yatak içerisinde dikleşmesinin başka bir açıklaması olamazdı. Şaşırtıcı olan benim de aynı tepkiyi vermemdi.
"Mmm... Şey..." Kahkahalar... Sessizlik içerisinde o yatağın bir ucunda ben bir ucunda otururken odada yankılanan sesler başkasına ait olmalıydı. Yaşadığımız şok ikimizde de aynı etkileri gösteriyordu. İkimizde bu kanıya birbirimize saf saf baktıktan sonra varabilmiştik.
Kapıda dikilen Derya ile Savaş'ı fark ettiğimizde olay olduğundan daha kötüye gidiyordu. Benim 'tatlı' ikizim elinde tuttuğu kamerayla fotoğraflarımızı çekiyordu ve bunu iyi niyetle, anı yakalamak için yapmadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu.
"Gülümseyin insanlar." Dedi Derya şakıyarak. "Sizi gidi tatlı aile... Deniz Okyanus, Barış Eronat ve sen Ayşe. Gülümseyin!" Derya kamerayı aşağıya indirince sinsi gülümsemesi kendini ele verdi. "Yok, size kısaca Eronat ailesi mi demeliyim?" Bittin sen! Dizlerimin üzerinde yükseldim. Tüm gece başımın altında duran ama içeri girmediğim nevresimin örttüğü yastığı örtüyü kaldırarak aldım ve atmak için hazır bekledim. Bir flaş patlaması yeterdi. Bir flaş patlaması ortalığı ateşe verirdi ve... Flaş patladı. Yastık havada uçtu, tam isabet Derya'nın elindeki kameraya çarptı. Derya istediği diğer pozu yakalayamamıştı. "Ne yapıyorsun. Aptal!" diye çıkıştı. "Kaç para bu sen biliyor musun?"
"Kızım geri zekâlı mısın? Youtuber'ım ben. Elindeki kameranın fiyatını ben bilmeyeceğim de kim bilecek?"
"Ne atıyorsun o zaman mal!" Sırıttım.