İŞTE GELDİM BURADAYIM :) FENOMEN MİZAHTA 42. SIRALARA KADAR YÜKSELDİ :) HEPİNİZE KOCAMAN ÖPÜCÜKLER.
HİKAYEYİ/BEĞENMEYİ/YORUMLAMAYI/ÖNERMEYİ/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN!
BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;
"Evet, gençler, bu kadar yeter ha?" diyerek söyleşiyi sonlandırdığımda benimle son fotoğraf çekilen kız fotoğraf çekilebildiği için sevinirken çekilemeyen uzun bir kuyruk oluşturmuş kalabalık, yüzlerinde üzüntü ifadesi ile nidalar atarak tepkilerini ortaya koydular. Onların hayallerini kırdığım için ne kadar üzüntü duysam da yaklaşık bir saati geçkin süredir fotoğraf çektiriyordum ve artık sonlandırma gereği duymuştum. Bitecek gibi değildi doğrusu.
Salonun çoğu boşaldığında gürültü de onlarla birlikte uzaklaşıp azaldı, geriye kalan son bir grup kişi de çift taraflı büyük, kırmızı kapının önünde yığışmış konuşa konuşa dışarı çıkıyorlardı. Kim bilir kaç kişilik yapılmış bu salon dakikalar öncesinde sayısız insanı ağırlarken şimdi, sadece iki kişiye kucak açıyordu. Sahnede dikilmiş bana ve koltuğunda oturup bana bakan Deniz'e.
Yüzündeki ifadenin belirsizliği, gözlerindeki duygunun anlaşılması beni bilinmezlere sürüklüyor, ne yapacağım konusunda değil beni ikileme, tonlarla düşünce ile boğuşturmaya zorluyordu. Hayatım onsuz daha kolaydı ancak sıradan, sığ, yarı ölüydü. Hayatım onunla daha zordu ancak kalbim olduğundan canlı atıyordu.
Deniz bir süre sessizce bana baktıktan sonra ellerini koltuğun iki yanına koyup ayağa kalktı. Bacak kaslarını kullanarak yaptığı bu basit hareket bile kalbimin ritmini bozmaya yetmişti. Ağır adımlarla koltukların arasından çıkıp kırmızı halıyla kaplanmış zeminli koridorda sahneye yürürken heyecandan bayılacaktım. Deniz yürüdü, yürüdü... Koridoru yarıladığında adımlarını hızlandırıp koşmaya başladı. Ne yapacağını kestiremeyen bu beden, adımları hızlanır hızlanmaz akıl almaz bir şekilde her şey kesinleşip anlam kazandı. Birkaç saniye önce kollarım açık yanıma gelmesini beklerken, şu saniye Deniz kollarımdaydı, bana sıkı sıkıya sarılıyordu.
"Delisin sen." dedi gülerek. Yanağıma ıslak bir öpücük kondurdu, beni şaşırtmayıp anında renk değiştiren ruhu öpücüğün ardından omzuma bir şaplak indirdi. "Ne düşünüyordun! Herkes senin beni sevdiğini anladı, en azından imanın nereye gidebileceği çok açıktı. Hem söz vermiştin bana!" Güldüm. Onu kollarımda sıkı sıkıya tutmaya devam ederken bir elimi sırtından saçlarına çıkarıp önüne düşen bir tutam asi saçı kulağının arkasına sıkıştırdım.
"Sana sen tamam diyene kadar sevgili olduğumuzu söylemeyeceğimiz için söz verdim. Duygularımı söylemeyeceğim için değil."
"Çok kötüsün."
"Aşığım."
Deniz bu ani söylemimle girmeye hazırlandığı münakaşayı tamamen unutmuş, gözleri gözlerimde kilitli kalmıştı. Ona defalarca onu sevdiğimi söylememe rağmen bu seferkinin onun için farklı olduğunu gözlerindeki o garip duygudan anlamıştım. Öyle ki o duygu beni, diğerlerinin doğruluğuna inanmadığını düşündürtmüş, içten içe darılmama neden olmuştu.
"İnanmıyorsun değil mi?" diye sordum. Sesime hüzünden çok, fazlaca uğraştığım bir şeyin karşılığını alamamam, değerini göremememden kaynaklı öfke hâkimdi. "Seni sevdiğime, sevebileceğime inanmıyorsun." Başını eğip göğsüme yasladı.
"Daha önce hiç sevilmedim ki! Tek bildiğim sevgi anne babamdan gördüğüm sevgi. Bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama garip bir şekilde seni sevdiğimi biliyorum..." Omuz silktiğinde gülümsedim. "Öyle işte." Başımı eğip giydiği bluzdan açık kalan omzuna bir öpücük kondurdum.