EĞER BEĞENDİYSENİZ BİR KERE OY BUTONUNA BASIN. ZOR DEĞİL.
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN!
BENİ WATTPAD'DE TAKİP EDİN Kİ HİKAYELERİMİ DAHA FAZLA İNSANA ULAŞTIRABİLEYİM.
BÖLÜM GÜNLERİ PERSEMBEDİR.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)
Barış'ın bakış açısından;
"Ne var sen de?" diye bağırdım. "Sen de ne var da sürekli haberlerimi yapıyorlar seninle? Söyle neyin var?"
Öfkem gözümü bürümüş fütursuzca bağırırken Deniz Okyanus karşımda kas katı kesilmiş, ağzı o şeklini almış bir şekilde dikiliyordu. Dikilirken bir eli kapıyı sımsıkı tutmasından kaynaklı parmaklarının boğumları kıpkırmızı olmuştu.
"Cevap versene!" dedim son sesle. Yanıta ihtiyacım vardı ve onun yanıt vermediği her saniye daha da çileden çıkıyordum. "Neyin var senin?"
"Se-sen ne arıyorsun burada?" diye sordu biraz ürkek biraz da şaşkın bir sesle. Bu iki duygunun karışımı sesinde inceliğe neden olmuştu. Öyle ki zar zor duyabilmiştim sesini. Duraksadım. İstediğim yanıt değildi gelen ama söylediği oldukça mantıklı ve yerinde bir soruydu. Başımla arkamda kalan evimi işaret ettim.
"Ailem orada yaşıyor."
"Ama orada Asya Hanım ile Savaş yaşıyor" dedi saf bir şekilde. Yüz ifadesi masum bir çocuktan çalınmış gibiydi. Ona ördüğüm sinir duvarından birkaç tuğla eksildi, yere düşüp tuzla buz oldu. Tekrar konuşmak için hazırlanıyordum ki ağzından çıkan kelimelerle repliğim bir sonraki satıra kaydırıldı. "Bir dakika. Sen orada yaşıyorsun. Asya Hanım ile Savaş da. Asya Hanım'ın iki oğlu var. Sen... Sen Asya Hanımın oğlusun!" Deniz Okyanusun zekâsı için bir dakika saygı duruşu...
"Bravo cici kız. Parçaları birleştirmek de küçük bir bebek kadar başarılısın" dedim alaycı bir edayla. Deniz'in yüzündeki şaşkın, saf hava, anlayamama hali yok oldu, yüzü aşağıdan yukarıya çizgi filmlerdeki gibi kırmızıya dönmeye başladı. İşte! Sonunda raydan çıkan arabayı olması gereken yola sokabilmiştik. "Şimdi cevapla bakalım. Ne var sen de. Bu sefer elinde ipucu ama umarım toparlayıp iki kelime söyleyebilirsin." Kaşlarını çattı. Gözlerini kapayıp bir elini yumru yaptı. Konuşması için kısa bir süre bekledim. Beklemeye karşılık konuştuğunda sesi sakin değil sinirliydi. Beklemek onda kesinlikle ters etki yapmıştı.
"Birincisi bayım saat kaç olursa olsun hiçbir insan evladının kapısına bu şekilde gelip kapısına dayanamazsınız." Kapıya dayanmak? Ne diyordu bu kız? Ne diyordu bilmiyordum lakin agresyonumu artırmada etkiliydi. "İkincisi sorunuza gelirsek. Bilmiyorum. Tamam mı? Neden seninle haberlerim yapılıyor bilmiyorum! Eğer çok merak ediyorsan şunu da söyleyeyim. Bundan memnun falan da değilim."
"Memnun değilsin öyle mi? Hiç sesin çıkmıyordu ama? Aa dur çıktı. Oyuncak ayıma af atmalar, İntense'im ile dalga geçmeler... Abonen arttı mı bari?" Ellerini beline koydu. Gözleri öfkeden çakmak çakmaktı. Bir adım atıp eşikten geçti, önümde dikildi. Benden yaklaşık on beş santim kısaydı o yüzden ona bakmak için başımı eğmek zorunda kalmıştım.
"Bana bak" dedi. "Senin hakkında yaptığım videolar için her şey söyleyebilirsin ama Barış Eronat abonelerimi senin sayende topladığımı iddia edemezsin. Hakkın yok buna. Ben senden önce de iyi ve ünlü bir youtuber'dım ve bunu bileğimin hakkıyla emeğimle yaptım. Senin sayende değil" Sözleri yüzüme tokat gibi çarptı. Geri adım atmadım.
"Çektiği videoların yarısından fazlası daha önce yapılmış, denenmiş şeyler zaten. Bir de emek diyorsun ya" Elleri ile yüzünü kapadı. Ağzından bir sinir nidası, çığlığı yükseldi. Derin derin nefesler alıyor, sakinleşmeye çabalıyordu. Arkamı döndüm ve göğsümü aldığım nefesle şişirdim. Benim de sakinleşmem gerekiyordu. Bu kadar sinir bünyeye zarardı.