BEN GELDİM :) KATİL UŞAK OLMAYABİLİR DE GELDİ :) HADİ SİZE YARI YIL HEDİYESİ :) OKUYUN :)
WATTSAPP GRUBUMUZA GELMEDİNİZ Mİ DAHA? BİZ ÇOK EĞLENİYORUZ VALLA :)
YORUMLAMAYI/OYLAMAYI/PAYLAŞMAYI/ÖNERMEYİ/BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN :)
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ ♥
BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;
Telefonu sinirle koltuğa fırlattım. Histerik bir şekilde gülerken burnumdan öfkemin dumanları süzülüp havaya karıştı. Odanın içerisinde bir o yana bir bu yana yürümek ne kadar bana bir fayda sağlamasa arşınlıyordum. Nihayet kendimi durdurmayı başarabildiğimde duvarı boydan boya kaplayan karşısında dikiliyordum. Mükemmel İstanbul manzarasına bakan bu camekân bana geçmişte ne kadar iyi duygular hissettirdiyse şimdi tam tersini hissettiriyordu. Elimi camekâna koyup başımı ona dayadım.
"Hayatının en mutlu günüymüş..." diye mırıldandım kendi kendime. Camekândan bir adım geri atarak uzaklaştığımda camekânın parlak yüzeyindeki yansımada Orkun'un tekli koltukta bacak bacak üstüne atmış, ellerini kucağında kavuşturarak beni izlediğini gördüm.
"Ne!" diye ona patladığımda Orkun istifini bozmadan oturmaya devam etti. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. "Hayatının en mutlu günüymüş." Başımı sallayarak söylediğim bu cümlede ses tonum nispeten daha alçak, daha sakindi. "Utanmasa gittim diye zil takıp oynayacak."
"Gitmeseydin o zaman" dedi Orkun bir psikiyatrist edasıyla. Taktığı gözlükleri yeni fark ettiğimde içim bu gözlükleri nereden bulduğu hakkında bir merakla doldu taştı. Sormadım. "Hem kalkıp geliyorsun hem kız mutlu diye kendini paralıyorsun."
"Ya kendin söyledin. Ben gittim. İstanbul'a geldim."
"Ee"
"Yani..." Sustum. İçimdekileri ona dökmedim. Orkun ile uzun zamandır arkadaş olmamıza, onun benim dostum olmasına rağmen aklımdan geçenleri ona söylemedim. İçimdeki bencil yaratığın ondan uzakta olması için üzülmesini, kederlenmesini, yas tutmasını istediği hakkında tek kelime dahi etmedim. Bir şey söylemeye karar verdiğim anda oda bildirim sesiyle doldu. Çitayı kıskandıracak bir çeviklik ve hızla telefonu fırlattığım koltuktan, tam karşımdaydı, kapıp yerime geri oturdum. Deniz bir snap daha paylaşmıştı. Hiç vakit kaybetmeden snapi açarken bir saniye geçmiş veya geçmemişti ki sinirlerim yeniden ayağa kalkmıştı.
"Kafe yolcusu kalmasın! Taksicim Deniz Nehir ile kopmalar!" Ayağa fırladım.
"Deniz Nehir kim lan?" Orkun sırıtıp ağzına vurdu.
"Kötü söz, kötü söz, kötü söz!"
DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;
"Pay-la-şıl... dı!"
Arkama yaslandım. Yaslanır yaslanmaz asılan yüzüm içime çöken ağırlıktandı. Sanırım içime bir öküz oturdu lafı tam bu zamanlar için kullanılıyordu.
"Rahatladın mı?" diye sordu Deniz dikiz aynasından bana bakarken. Yaklaşık bir saattir direksiyon sallamasına rağmen halinden hoşnut, mutlu yüzüne bakarken cevap vermedim. Deniz gülümsedi. "Rahatlamadın" Kendi sorusuna kendi cevap verirken yine İzmir'in bilmediğim bir sokağına daldı, sürmeye devam etti. Bir süre sessizce seyrimize devam ediyorduk Deniz sessizliği bozarak "Kuzu yanlış anlama ama... Taksimetre iki yüzü buldu. Hani vermeyeceğinden değil de... Sana da boşuna girmesin ondan diyorum."
"Bana giren girdi zaten" dedim kucağımdaki çantayı sertçe yanıma bırakırken. "Sen sürmeye devam et."
"Arkadaşın yok mu senin hiç burada?"