MULTİMEDYA DENİZ OKYANUS :)
Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Eğer beğendiyseniz lütfen bir kere eliniz oy butonuna gitsin. Önermeyi de unutmayın. Seviliyorsunuz.
DENİZ OKYANUS'UN AĞZINDAN;
"Merhaba arkadaşlar. Hayata dair kanalıma hoş geldiniz" diye şakıdım. Güneş tam tepemde, ışınlarıyla etrafı aydınlatıyordu. Saat öğle vakitlerini gösteriyordu. Yaz mevsiminde olmadığımızdan bu saatte bahçede olmam garip bir durum değildi. Yine de videoda yaz esintisini izleyicilerime aktarabilmek için başıma bir şapka geçirmiştim. Elimde tuttuğum boyum kadar uzun olan küreğe yaslanıyor, evin yakınlarında duran tahta masaya koyduğum kameraya doğru konuşuyordum. "Ben, ismimi söylememe gerek yok zaten sizler biliyorsunuz, o yüzden utanmadan gülebilirsiniz. Ama belki aramıza yeni gelenler varsa onlar için ismimi söyleyeyim, Ben Deniz Okyanus. Evet, evet. Utanmayın. Siz de gülün. Her neyse dalga geçilme kısmımız bittiyse size bu kürekle ne yaptığımı açıklayayım" Bir elimle küreğin ucundan diğer elimle küreğin sap kısmından tuttum ve kameraya doğru salladım. "Arkadaşlar hazır olun çünkü hayatınızın her alanında kullanacağınız bir bilgiyi size öğretmek üzereyim." Masanın üzerine kameranın yanına sıraladığım, kökleri siyah poşetle sarılmış çiçeklerden kırmızı renkli olanını aldım ve kameraya gösterdim. "Çiçek dikeceğiz." Bunu söylememle dudaklarım büzüldü, çiçekle aramda garip, sözsüz bir diyalog geçti. Bunun iyi olup olmadığından emin değildim. "Görüldüğü üzere ne yaptığımın farkında değilim. İyi olup olmadığından da ama umarım iyidir yani. Taşınma aşamasındayım. Her yer kutularla dolu. O yüzden durumu değerlendirip evi dekore ederken aynı zamanda para kazanmayı seçtim. Biliyorum mükemmelim. Konumuza dönelim. Çiçek, önce şu gördüğünüz siyah poşeti sıyırıyoruz..." Küreği tutmayı bıraktım ve kürek yere düşerken pat diye bir ses çıkardı. İki elimde boşalınca poşeti açmak kolaylaşmıştı. Kolaylaşmıştı, kolaylaşmasına da poşet bir türlü çıkmak bilmiyordu. Rezil anlar adlı videoma bir yeni sahne daha eklenirken hiç beklemediğim bir şey oldu. Bir kova dolusu toprak başımdan aşağı döküldü. Omuzlarım refleks olarak kısılırken ellerim dua edercesine havada kalmıştı. Omuzlarımı toprağın giysimden içeri girmemesi için kısmıştım lakin bir faydası olmamıştı. Hışımla bu manzaraya neden olan kişiyi görmek için döndüm. İkizim Derya Okyanus karşımda duruyordu.
Derya kahkahalar içerisinde videoyu bilmem kaçıncı kez başa sardı. Salonda yerli yerinde olan yegâne eşyalar olan koltukların birinde o, birinde ise ben oturuyordum. Onun yüz ifadesi şaheserinden mutluluk duyan bir ressamınkiyle eşdeğerdi. Benimki ise intikam için hazırlanan terminatörünkiyle aynıydı.
"Mutlu oldun mu?" diye sordum somurtkan bir ifadeyle. Bakışlarım ölüm saçıyordu etrafa. Koltukların üzerinde hoş olacağını düşünüp aldığım renkli yastıklardan birini kucağımda tutuyordum ve beynim sürekli yastığı Derya'ya fırlatmam için mesajlar gönderiyordu. Böyle durumlar şeytana uymak için doğru zamanlardı.
"Evet" dedi uzatarak. "O kadar mesudum ki" Türk filmlerindeki esas kızın müthiş bir taklidini yapmıştı, elleri taklidi için kavuşmuştu.
"Keşke annemin karnındayken annemi tekmeleyip rahatsız edeceğime seni tekmeleseydim"
"Ha-ha" dedi başını iki yana yatırarak. Duraksadı. Kahkahası bir kez daha odada yankılandı. " Niye sadece ha-ha canım. Bence büyük bir zafer elde ettim ben. Kahkahamı da atmalıyım yani."
İkizinizin olması zordu. Yaşama gözlerinizi bir yarış atı gibi açıyordunuz. Annem benimle daha çok ilgilensin, babam beni dizinde daha fazla oturtsun, ilk okumayı ben sökeyim, daha yüksek notu ben alayım... Mesele aslında yarış atı olmak değildi. Mesele sizinle aynı yaşta olan, ailenizin, çevrenizin sizin benzer özelliklere sahip olmanızı beklerken, sizin farklı olmak için içten içe isyan çıkarmanızdı.