SİZ MİZAHTA 96 SIRAYA ULAŞTIRIRSINIZ HİKAYEYİ DE BEN SİZE BÖLÜM YAZMAZ MIYIM :)
KOCAMAN KOCAMAN Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :D ♡
OYLAMAYI/YORUMLAMAYI/HİKAYEYİ ÖNERMEYİ/ BENİ WATTPAD2DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN :)
DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;
Musluktan akan serin suyu avuç dolusu defalarca kez yüzüme çarptım ama bir faydası yoktu. Yüzüm ısısını kaybetmiyor, sanki biri içeride tüpü açmış gibi giderek ısını artırıp kızarıyordu. Gittiklerini zannettiğimiz magazincilerin geri gelmesi bana çektikleri fotoğraflardan, yaptıkları haberlerden fazla zarar vermişlerdi. Barış Eronat ile beni aynı eve koymak gibi. Ne vardı yani geri gelecek? Gidip sıcacık evlerinde dursalar olmaz mıydı? Onlar yüzünden Barış ile aynı evde bir gece geçirmek zorundaydım şimdi. O da şansım varsa bir gündü. İçimden bir ses bu işkencenin bir gün ile sonlanmayacağını söylüyordu ki mantığımda buna hak veriyordu lakin benim Barış ile aynı evde değil bir gün bir dakika duracak halim yoktu. Vaziyet fenaydı. Durmadan evin içerisinde ondan kaçıyor, onunla köşe kapmaca oynuyordum.
Akan suyu son bir kez avucuma doldurup sertçe yüzüme çarptım, çarpmaktan çok tokat gibi yüzüme değen ellerim şap diye bir ses çıkarmıştı. Suyu israf etmeyi kesip musluğu kapadım, aynanın yanında asılı havluyu çekip yüzümü kuruladım. Havlu yüzümden çekilip yüzüm aynada göründüğünde olanlara bir kez daha sövdüm, havluyu gelişigüzel lavabonun yanına bırakıp banyodan çıktım.
Kapının dışına adım atar atmaz bedenim uzun, iri bir insan cüssesine çarptı ki bakmak için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Çarptığım kişinin Barış olması beni hem şaşırtamayıp hem şoka soktu ki bedenim bu ikilemi kaldıracak güce sahip değildi. Oracıkta bayılmamam mucizeydi. Barış'ın yanından geçmek için bir adım attığımda Barış da benimle birlikte adım attı, önümü kesti. Gitmek için diğer yolu denediğimde yine Barış'ın engellemesi ile karşılaştım ve bu seferki ile birlikte gidemeyeceğimden emin oldum.
"Çekilir misin?" Olabildiğince tepkisiz kalmaya uğraşıyor, sesimi normal tutmaya uğraşıyordum.
"Çekilmiyorum." Dedi Barış. Kollarını göğsünde birleştirip duvara yaslandı. Dilimi şaklatıp gözlerimi semaya yaradandan yardım dilercesine diktim, şansımı bir kez daha sol taraftan denedim. Barış beni bu defa önüme geçerek durdurmayı denemezken kollarımı tutmayı tercih etti.
"Ya bıraksana" Sakin kalma tavrımı çoktan bırakmış, ufaktan çirkefliğe yol almış, son gaz devam ediyordum.
"Bırakmıyorum."
"Bu ne ya!" dedim kollarımı sertçe çekip ondan kurtuldum. "Çekilmiyorum, bırakmıyorum. Buranın ağası mısın sen? Unuttun mu bilmem ama burası benim evim. Ne istersem onu yaparım. Üstelik sen de ben ne istersem onu yaparsın. O yüzden şimdi çekil!"
"Evet, bu evin sahibi sen olabilirsin ama ben de misafirim ve ev sahibi benden kaçtıkça, benim yanıma bile gelmeyince rahatsız oluyor acaba istenmiyor muyum diye düşünüyorum." Dudağımı ısırdım, başımı yere eğdim. Beklenilen konuşma oluyordu, kaçmak da bir yere kadardı.
"Şey..."
"Ne Deniz! İstenmiyorsam söyle. Magazincileri bile umursamaz geçerim, giderim evime."
"İstenmediğinden değil de..."
"Neden o zaman?" Benden ses çıkmayınca Barış parmakları ile çenemi kaldırıp yüzüne bakmamı sağladı. "Yüzüme baksana sen." Sesi duyulmayacak bir fısıltı, huzur verici sakin bir ninniydi sanki. "Söyle bakayım derdin ne senin?" Ben Barış'ın mavi gözlerine bakıp kaybolmamak, kendimi kaybetmemek için büyük bir çaba içerisindeyken gündüz girdiğimiz iddia birden aklıma düştü, kurtarıcı bir melek gibi doğmuştu hayatıma.