BEN GELDİM :) UMARIM BAYRAMINIZ ÇOK, ÇOK GÜZEL GEÇMİŞTİR. OKULLARIN AÇILMASINA DA AZ KALDI :( GÜNLERİNİZİ İYİ DEĞERLENDİRİN BENDEN SÖYLEMESİ :)
FENOMEN MİZAHTA 36. SIRADA :D
HİKAYEYİ OKUMAYI/ PAYLAŞMAYI/ YORUMLAMAYI/ ÖNERMEYİ VE BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ ♥
DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;
Barış karşımda tepkisiz, şoka girmiş bir halde otururken elimden gelenin en iyisi oturup birkaç kelime söylemesini beklemekti. Beklemek yapılması imkânsız, erişilmesi mümkün olmayan bir olgu değildi lakin sabır işleri yokuşa sürmekte ustaydı. Barış'ı sarsmak, iyi veya kötü birkaç kelime söylemesi için onu zorlamak, gerekirse tokat atma isteğim buradan kaynaklanıyordu.
Farklı tonlardaki mavi gözlerimiz birbirinden başka bir şeye bakma ihtiyacı duymazken fikrim planıma sadık kalıp ona birkaç dakika da olsa zaman vermekti lakin ona tanıdığım her saniye toplanıp yerini dakikaya devrederken sözlerimin ağırlığı üzerime katlanarak çöküyor, beni onun yanında on kat daha kısa gösteriyordu. Söylediklerim yaşadığımız bu modern çağda yadırganacak sözcükler değildi ama hangi devirde yaşarsanız yaşayın bir kız için, bir insan için sonu nereye gideceği belli olmayan, ağızdan çıktıkları anda kişiyi gergin, stresli dakikalarla baş başa bırakan sözlerdi, cesaret işiydi.
Sıkıntıyla başımı eğmiş kucağımda birleştirdiğim ellerimi incelerken salıncak Barış'ın hareket etmesiyle sallandı. Başımı hızla kaldırıp yüzüne baktığımda cesaret kırıntılarımın hala benimle olduğu için Allah'a şükrettim. Cesaret olmadan bu işten sağ çıkamazdım. Mutluluğum da mutsuzluğum da bu koca adamın iki dudağının arasındayken cesaret sahip olabileceğim en şahane duyguydu benim.
"De-deniz... Sen biraz önce? Yani dediklerin... Yanlış anlamadım değil mi? Yani direkt bir şey söylemedin ama... Yani... Derya'nın eniştesi..." Kekelemesi, iki kelimeyi bir araya getirip konuşamaması karşısında gülmemek için dudağımı ısırdım. Hâlbuki ona Derya'nın eniştesi olur musun diye sorarken ima ettiğim açıktı. Ona böylesine net bir mesaj vermişken mesajımın aklını bu kadar karıştırması gülünçtü.
"Sözlerimin gayet açık olduğunu düşünüyorum Barış." Kıkırdamamı engelleyememiştim. Barış'ın kaşları cümlemle çatılırken sinirlenmenin eşiğinde olduğunu fark ettim.
"Sözlerin gayet açıktı" dedi Barış düşünür gibi yaparak. "Bana Derya'nın eniştesi olur musun diye sordun Deniz. Ne bileyim ben sizin başka kardeşiniz olup olmadığını? Ha? Belki evinizde bana bahsetmediğim üçüz kardeşlerin var? Belki ablan var? Belki onun için sordun bu soruyu?" Kahkaham dudaklarımın arasından çıktığında Barış çatık kaşları hayretle kalktı. "Bir de gülüyor..."
Aramızdaki mesafeyi kapatıp dudaklarını dudaklarımla örttüm. Barış şaşkınlıktan gözlerini kapatmayı unuturken ben de gözlerimi kapatmadım. Mavi gözlerimizin arasında bir köprü kuruldu, sevgim sevgisine, aşkı aşkıma karışırken birbirimize saçma, komik, güzel sessiz birkaç vaatte bulunduk, birkaç söz verdik. Gözlerimiz gerçekleşmesi kadere kalmış sözleri bağıra çağıra tekrarlarken dudaklarımız halinden memnun, keyifli bir şekilde hazırlanan küçük sözleşmeyi mühürlüyordu.
"Benim tek bir kardeşim var, o da Derya" dedim ayrıldığımızda. Yüzlerimiz hala tehlike çanları çalacak derecede yakın duruyordu birbirlerine. "Başka kardeşim yok. Olsa da bir şey değişmezdi. Bu soruyu onları kastederek asla sormazdım."
"Neden?" diye sordu Barış dudaklarıma bakarken. Dudaklarımız ayrıldığından beri baktığı tek yer orasıydı.
"Çünkü seni seviyorum. Birinin olacaksan benim olmalısın."