BEN GELDİM :)
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN. OY KULLANMAKTA, YORUM YAZMAKTA GERÇEKTEN ZOR DEĞİL. YAPANLARA SORABİLİRSİNİZ :)
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)
BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN ♡
Barış'ın bakış açısından;
Sabah hamile bir kadın gibi uyanmıştım adeta. Normalde tercih etmediğim şekilde sırt üstü yatıyordum. Dün fazla çalışmaktan ötürü vücudumda oluşan ağrılar beni gece doğru düzgün uyutmamıştı. Doğrulmak istediğimde ise ister istemez elim belime gidip belime destek oluşturmuştu ve beynim bu hareketimle hamile kadın yakıştırmasını uygun görmüştü bana.
Ellerimi vücudumun üzerinde dolaştırdım. Bir yandan esneme hareketleri yaparken bir yandan da ağrıyan bölgeleri -ki vücudumun yüzde seksenini oluşturuyordu- ovaladım. Saate baktığımda daha erken olduğunu fark ettim ve bu saatte uyanık olmanın verdiği rehavetle ayaklarımı parke zemine basıp ayaklandım.
Ayaklarımın üzerinde yükselmemle sırtımın ağrısı kendini daha çok belli etti ve ağrının geçmesi için gözlerimi kapayıp dua ederken, beklerken buldum kendimi. Ne vardı yani o kadar temizlik yapacak? Ah Deniz Okyanus, ah! Dün beni resmen kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış, bir köle misali ne istediğiyse yaptırmıştı. Dağıttığım yer sadece salon olmasına rağmen evi baştan aşağıya temizletmiş, buralara girmediğimi söylediğimde ise bana nasıl inanabileceğini sormuştu. Bu kız beni deli ediyordu.
Yüzümde bir gülümseme oluştu. Gülümsemem aklıma gelen güzel anılar kervanına katılan dün oluşan birkaç anıdan kaynaklanıyordu. Evet, kabul etmeliydim. Belki kendimden geçecek kadar yorulmuş olabilirdim lakin dünkü temizlik serüveni beni gülümsetmişti de. Ağır adımlarla pencerenin önüne ilerledim, perdeyi hafif aralayıp dışarı baktım. Gözlerim görmek istediği yere kilitlenmişti? Acaba şimdi ne yapıyorlardı? Ayşe ile uyumayı becerebilmiş miydi acaba? Gülümsemem soldu. Duraksadım. Ne diyordum ben? Uyuduysa uyumuştu, uymadıysa uyumamıştı. Bana neydi?
Odamdan ayırılıp aşağıya indiğimde evde hummalı bir çalışma vardı. Salondaki yemek masası olduğu yerinden daha beri çekilmiş ve etrafına fazladan sandalye konulmuştu. Masanın üzerinde dünyadaki sayılı kadının hazırlayabileceği düzeyde mükellef aynı zamanda özenli bir masa vardı. Masadaki tabaklar mutfaktan taşınanlarla birlikte giderek artıyor, annem bir mutfağa giriyor, bir çıkıyordu. Tüm bunları yaparken Savaş'a da emirler yağdırıyor, onu kontrol altında tutuyor, herhangi bir şeyi yapmasını engelliyordu. Bu kadına hayrandım.
"Anlamıyorum. Ya üvey evlat mıyım ben?" diye sitem etti Savaş ben merdivenlerden inerken." Bu sarı oğlan ne yapıyor yukarıda? O da gelsin yardım etsin."
"Çok konuşma" dedi annem elindeki tabaklarla masaya yanaşırken. "Çenen çalışacağına elin çalışsın"
"Sen hep onu koru zaten" dedi Savaş. "Yok ya eminim ben üvey evladım ben. Yok, yok, öyleyim" diyerek başını salladı. Kendini söylemiyle inandırmaya çalışıyordu. Buradan kendinin bile bu sözlere inanmakta güçlük çektiği anlaşılıyordu. "Bunun başka açıklaması yok çünkü. Bu çifte standardın başka açıklaması yok."
"Ne diyorsun koçum. Yüzüme konuş bakayım" diye katıldım konuşmaya. Adeta yarışma programlarında yarışan arkasından konuşan kişiyi yakalayıp olaya dâhil olan kişi gibi konuşmuştum. "Bir derdin varsa söyle beraber çözelim. Kadını bu işe karıştırma." Şimdi de eski bir film kaçkını mafyaydım. Annem sözlerimin üzerine güldü. Ellerini birbirine çırpıp yanıma gelip bana sarıldı.