BÖLÜM 58: KAVGA

7.9K 612 69
                                    

BU HAFTADA BENİ MAZUR GÖRÜN. ÇARŞAMBA SINAVLARIM BİTİYOR VE BEN MÜKEMMEL BİR ŞEKİLDE GERİ DÖNECEĞİM SÖZ VERİYORUM. SINAVDAN BAŞKA BİR ŞEY ODAKLANAMADIĞIM İÇİN YAZAMIYORUM DA GERÇEKTEN ÜZGÜNÜM. 

Barış'ın bakış açısından;

"Sonunda İzmir" dedi Deniz. Kollarını iki yana açıp derin bir nefes aldı. Yüzünde takılı siyah gözlükleri, dümdüz kahverengi saçları ile tumblr fotoğraflarından birine benziyordu.

"Kulaklarım doğru mu duyuyor?" dedim şaşırmış gibi yaparak. Valizi kaldırıp, bagaja koydum, kapattım. Savaş'a geleceğimiz saati söyleyip arabayı bırakmasını rica etmiştim. Yapacağını ummuyordum lakin Savaş'tı bu. Beni yine ters köşeye yatırmıştı.

"Hiç de bile!" Deniz anında savunmaya geçerken gözümde küçük bir kız çocuğundan farksızdı. O kendine has hareketleri ile söylemini gerçekleştirirken dudaklarımı birbirine bastırıp onu dinledim. Yüzümdeki tebessüm gözümün önünde canlanan hayalimin bir yansımasıydı. Daldığım yerden geri döndüğümde Deniz başka bir şeyden bahsediyordu. "Of şimdi bir de işin yoksa git Zehra Hoca'yı dinle."

"Devamsızlık hakkın yok mu?" diye sordum arabanın etrafından kıvranırken. "Yeni yoldan geldik zaten."

"Maalesef" dedi. Buruşan suratı bile güzelliğine gölge düşeremiyordu. "Bu ders çok önemli. Gidip dinlemem şart. Gitmesem not verecek adam da yok zaten. İşlerine gelince Deniz bir fotoğraf çekinelim!" Onun bu tatlı sitemine dayanamayıp onun koltuğuna uzanıp onu yanağından sulu bir şekilde öptüm.

"Sakin bebeğim. Kimmiş o benim sevgilime not vermeyen söyle hemen halledeyim."

"Hallet aşkım" dedi. Kollarıma sığınıp yüzünü bana yaklaştırdı. O kadar fenaydı ki bekarlık yemini etmiş birini dahi baştan çıkarabilirdi. "Kız hepsine!" Kahkaham arabada duyulurken başım geriye eğildi.

"Tamam aşkım. Kızacağım hepsine. Sen iste yeter ki!"

Arabayı çalıştırdım. Yolda seyir ederken Deniz oflayıp pufluyor gitme zorunluluğu hakkında şikayet edip duruyordu. O da benim gibi güzel kısa tatilimizin etkisinden hemen kurtulamamıştı ve hemen peşi sıra gelen sorumluluk onun canını sıkıyordu lakin yapabilecek bir şey yoktu. İnsandık. Yemek, içmek, uyumak gibi aktivitelerden başka işler de yapmak zorundaydık.

"Geldik"

"Hayır!" Deniz mızmızlık yapan bir çocuk misali kollarını göğsünde birleştirdi. İnmeye niyeti yoktu. "Gelmedik! Biraz daha!"

"Güzelim derse girmek zorunda olduğunu söyleyen sensin. Bana göre hava hoş. Hemen kaçırır götürürüm seni ama..."

"Buldum!"

"Ne buldun?"

"Sen de benimle gel"

"Tamam."

"Ama aşkım bir şey olmaz ki! Alt tarafı benimle birlikte azıcık oturup ders dinleyeceksin. Hem hoca da..." Duraksadı.

"Evet, mi dedin sen?" Başımı salladım.

Birlikte yürüdük. Attığımız her adımda bize çevrilen başlar, açıkça bir yerimiz mi var acaba diye düşünmeme sebebiyet veriyordu. Üzerimi kontrol etmemek için kendimle verdiğim savaş bitemeden okul binasının önüne geldik.

İçerisi dışarıya oranla karanlık olduğundan gözlerim bir süre alışmakta zorlandı. Deniz bir rehber edasıyla beni yönlendirdi. Basamakları çıktık, sola döndük az yürüdük ve sınıftaydık. Artık yönlendirme gereksinimi kalmadığından Deniz benden ayrılıp sıralara doğru yürüdü. Çantasını en ön sıraya bıraktı.

@FENOMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin