YİNE BEN:) FENOMEN MİZAHTA... 49. SIRADA :) ŞİMDİ DEĞİL AMA O KADAR YÜKSELDİK YANİ :) YAYINDA VE YAPIMDA EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRLER :) MÜKEMMELSİNİZ :)
HİKAYEYİ OYLAMAYI/ YORUMLAYI/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ/ HİKAYEYİ ÖNERMEYİ UNUTMAYIN.
Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.
VE GERÇEKTEN HİKAYE KAPAĞI YAPMAKLA UĞRAŞAN BİR ARKADAŞ YOK MU ARANIZDA?
DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;
"Sana ilk ve son kez söylüyorum Deniz. Barış'tan uzak dur. Hayatım boyunca ilk kez ona sahip olmaya bu kadar yaklaştım ve bu şansı senin gibi basit bir kız için kaybetmeyeceğim. Duydun mu beni? Ondan uzak dur!"
Elimdeki telefonu düşürmemek için sıkı sıkıya tutarken karşımda birden belirip beni şaşkınlığa uğratan kişinin sözleri ile utancın, küçük düşürülmenin her tonunu ruhumun en derinliklerinde hissediyordum. Tecrübesizliğim, böylesine kötü bir durumla daha önce karşı karşıya kalmamanın dezavantajı beni hazırlıksız yakalarken bedenim ne yapacağını bilemedi, donup kaldı. Karşımdaki aklını yitirdiğini düşündüğüm insan benim tepkisizliğimi fırsat bilip üstünlüğünü korumaya devam ederken can yakıcı, beni aşağılayan cümlelerini sıralamaya devam ediyor, başımı tavus kuşu misali toprağa gömme arzumu güçlendiriyordu.
"Bak anlıyorum. Gençsin. Barış'ın o cazibesine kapılman çok normal. Anlaşılan Barış da senden etkilenmiş ama bu iki etkilenmenin arasında küçücük bir fark, büyük bir ortak nokta var. O da birinin çocukça diğerinin ise geçici ama ikisinin de birer heves olması. Duyuyor musun beni? Tüm o duyguların, duygularınız adına ne koyarsanız koyun sadece kendinizi aldatırsınız. Hepsi birer heves. Duyuyorsun değil mi?" Kollarımdan tutup beni sarstığında gözümden bir damla yaş düşmesine engel olamadım ve bu beni olduğumdan daha da zayıf gösterirken artık kendimi toprağa gömmek değil öldürmek istiyordum. "Barış seni sevmiyor. Sevme..."
"Dilek! Çabuk o ellerini âşık olduğum kızın üzerinden çek!"
...
BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;
Elimde Deniz için aldığım çiçek, diğer elimde ekranına odaklandığım telefondan gözlerimi ayırmazken arabanın içerisinde Deniz'in, attığım mesaja cevap vermesini bekliyordum. Onunla sinemaya gitme fikri aklıma geldiğinde önce onunla haberleşmek yerine arabaya atlayıp okuluna gelmeyi seçmiştim ki ne deli cesaretiydi bilmiyorum. Sonuçta reddetme ihtimali oldukça fazlaydı çünkü o Deniz'di. O benim ne yapacağı belli olmayan, dengesiz, tatlı, güzel denizkızımdı.
Beklediğim mesaj neredeyse ona attığım mesaj ile aynı zaman diliminde geldiğinde yerimde öyle bir zıpladım ki başım arabanın tavanına çarptı. Çarpışmanın etkisiyle beynim küçük çaplı bir sarsılma geçirirken elimi acımı hafifletmek için başıma bastırdım. Yüzüm acıdan buruşmuş, bedenim hissettiği acıyı göğüslemek de zorlansa da pek umursadığımı söyleyemeyecektim. Benim için şu dakika önemli olan yegâne şey Deniz'in benimle sinemaya gelmeye kabul etmiş olmasıydı. Ölsem de umurumda değildi.
Arabadan inip okulun içerisine ilerlerken Deniz'in beni görünce vereceği tepkiyi düşünüp deli danalar gibi sırıtıyordum. Büyük bir ihtimal beni gördüğünde ağzı şaşkınlıktan bir karış açılacak ardından, onun teklifime vereceği cevabı bilmeden çıkıp gelmemi sağlayan özgüvenim için beni suçlayacak, başımın etini yiyecekti. O freni patlamış araba gibi son gaz bana bağırıp çağırırken arkama sakladığım çiçeği görünür kılacak, ona uzatıp deyim yerindeyse gözünün içerisine sokacaktım. Bakalım o zaman ne yapacaktı? En çok da bunu merak ediyordum zaten.