BÖLÜM 28: BUGÜN HER ŞEY BİRAZ AĞLAMAKLI

16.5K 1K 299
                                    

BEN GELDİM :) MİZAHTA 77 ? SİZ NE MÜKEMMELSİNİZ ÖYLE :) NE DEMİŞ ÜNLÜ DÜŞÜNÜR KADERE İNANIRIM OLACAK OLACAK :)

YORUMLAMAYI/OYLAMAYI/HİKAYEYİ ÖNERMEYİ/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN :)

BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;

Sadece arkadaşız... Sadece arkadaşız... Kahvaltı sofrasında başım dirseğime dayalı kara kara düşünürken yegâne düşündüğüm şey buydu. Muhabire bu kelimeleri birleştirip söylediğim an içimde bir yerlerde tarif edemediğim bir şey ölmüştü, geri getiremiyor, uğraşsam da hayata döndüremiyordum. İçimde ölen şey çürümeye yüz tutmuştu ki benim de fazlasıyla korkmam bundandı. İçimde ölenin ne olduğunu bilmesem de nedenini net bir şekilde biliyor, işin kötü tarafı benim ile birlikte tüm Türkiye, tüm dünyada biliyordu. Dün değerlim elimdeyken bugün elimden kayıp gitmiş belki de geri gelmemek üzere uçup gitmişti parmaklarımın arasından. Kırmıştı beni, kalbimi un ufak edip bir de üzerinden dozer ile geçmişti. Sadece arkadaşız... Sadece arkadaşız... Zihnimde kelimeleri tekrar etmemle tabağımdaki yiyeceklere batıp çıkan çatal bu sefer sert bir şekilde çarptı tabağa. Savaş, annem ve babamın başları saniyesinde bana dönerken güldüm. Başları hiç benden başka yöne çevrilmemişti ki şimdi duydukları sesle dönsünlerdi.

"Evlat iyi misin?" diye sordu babam usulca. Eli, kollarımı masanın üzerine koyup arkama yaslandığımda elimin üzerine kondu. Ne diyebilirdim ki ona? Geç kaldım mı? Elinden tutup dışarı çıkarıp herkese sevgiliyiz diye bağıramadım mı? Gözlerinde görmeme rağmen o yine bu saçma oyunu kabul etti mi?

"Annem anlat hadi." dedi annem babamın ardından. "İçine atarsan daha kötü olursun." Kendimi tutamayıp histerik bir şekilde güldüm. Biraz daha böyle tepkiler gösterirsem ailemin benim delirdiğimi düşünmesi işten bile değildi.

"Daha ne kadar kötü olabilirim ki..." diye mırıldandım. Sözcükler ağzımın içerisinde parçalanıp sonsuzluğa gömüldü, sorum daha çok kendimeydi, dünyaya ufak çaplı başlatacağım isyanın sinyaliydi.

"Bu hiçbir şey evlat." dedi babam. Eli elimin üzerindeydi, çekmemişti. "Daha kaç yaşındasın ki, daha ne gördün de böyle konuşuyorsun."

"Valla dün bıraktığınızda yirmi ikiydim" Ellerimi masadan çekip dizlerimin üzerine koydum, son kalan uzuvlarımı da kaybetmeden korumaya almak istiyordum. "Şimdi ise elli iki yaşında hissediyorum."

"Valla abi ben senin yüreğinin bu kadar yangın yeri olduğunu bilseydim..." Savaş sustu. "Hadi bir yerlere gidelim. Beraber uzun zamandır takılmadık. Kalma evde sende, aklım sen de kalır." Savaş'a tebessümle baktım. Dünkü şebek büyümüş de abisine göz kulak olmaya uğraşıyor, derdine çare bulmaya çalışıyordu. Bugün her şey biraz ağlamaklı değil miydi?

"İstersen benimle şirkete de gelebilirsin" diye başka bir öneri sundu babam önüme. "İşim az en fazla bir saat sürer. Sonra da beraber bir şeyler yaparız ha? Baba oğul." Uzanan eli saçımı baştan aşağıya okşadı.

"Biz de takılabiliriz oğlum. Hem annen yaşlanmadı senin o kadar. Söyle ne istersen onu yapalım."

"Sağ oğlun gerçekten ama sanırım evde..."

"Olmaz!" diye itiraz etti Savaş hemen. Lafımın sonunun gelmesini bile beklememişti. "Birini seç. Evde kalmak sunduğumuz seçeneklerden biri değil."

"Abini duydun" dedi babam. Gülüyordu. "Evde kalmak seçenek değil. Seç birini."

"Ben onun abisiyim, o benim değil."

"Bazen herkes rolleri değişir oğlum" dedi annem. "Bir bakarsın ben baban oluvermişim, baban annen. Bir bakmışsın Savaş senin abin oluvermiş, sen onun kardeşi."

@FENOMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin