Yine yağmur yağıyor. Buranın en sevmediğim yanı bu kasvetli havası. Bulutlar Gökyüzüyle evlilik yemini etmişcesine ayrılmak istemiyor.Yataktan kalkıp camın önüne geldim. İhtiyar daha kafeyi açmamış gibi görünüyor. Ah huysuz ama bir o kadar da sevimli ihtiyar. Babam beni ona emanet edeli 22 yıl olacak. Anlattığına göre babam askermiş. Savaş sırasında ölmüş. Annemse acısına dayanamayıp genç yaşta kahrından ölmüş. Sürekli annemin kopyası olduğumu söyleyip durur. Bembeyaz tenimi ve doğuştan kan kırmızısı olan gür bukleli uzun saçlarımı ona borçluymuşum. Uzun boyumu ve bal rengi gözlerim ise babama... Onları tanımak isterdim. Onlarla vakit geçirmek. Elimde bir resimleri bile yoktu. Bu yüzden ihtiyar benim her şeyimdi. Babam, annem bu hayattaki tek ailem. Onunda benden başka kimsesi yoktu. O ve ben bu hayatta birbirimize ve hem evimiz hem de iş yerimiz olan bu kafeye bağlıydık. Küçük bir göl kenarında, oldukça eski ama sağlam taştan üç katlı (üst kat evimiz alt kat kafemiz) bir binaydı. Küçük bir kasabaydı burası herkes birbirini tanırdı. Yabancı biri olsa hemen anlaşılırdı. Müstakil evlerle çevrili küçük yeşil ormanlık sevimli bir kasaba, ah keşke havada kasaba gibi birazda olsa sevimli olsa. Hep yağmurlu nadiren güneşli olur.
Odam çatıdaki küçük odaydı. Aslında ev oldukça büyüktü. Ben burayı bilerek istemiştim. Geceleri uyku tutmadığında kocaman camın önüne oturup karşıdaki evlerin ışıklarını izlemeyi çok seviyorum. Odam masmaviydi. Mavi huzurun rengiydi. Alt katlar bembeyaz boyanmıştı. İhtiyar başka renkleri kabul etmiyordu. Burayı da ondan gizli boyamıştım. Görünce bayagı sorun çıkarmıştı. Aklıma o günler gelince gülümsedim.
Duş aldım. Üstüme beyaz askılı giydim alttan kot şort giyip sandaletlerimi bağladım. Hava bulutlu olsa da oldukça sıcak ve bunaltıcıydı.
Kapımı açınca burnuma mis gibi tost kokusu geldi. Koşarak merdivenlerden indim . Maks ve ihtiyar kahvaltıya oturmuştu. Masadaki yerimi alıp Maksin başını okşadım. İhtiyar burun kıvırıp,
'Hiç kalkmasaydınız hanımefendi. ' dedi kocaman bir ısırıkla tostu bitirdi. Meyve suyunu yudumlayıp bana baktı.
'Hey saat daha sabahın 8 i her seferinde bunu söylemek zorunda mısın zaten 9 da açıyoruz.'
'Oh iyi o zaman 9 a kadar yat temizliği ben yaparım. Ben açarım. Bu yaşıma kadar bu işleri hep ben yaptım. 22 yaşına geldin kurtuldum dedim ama yok, hiç bir değişim yok .'
Kalkıp boynuna sarılıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Tostumu elime alıp merdivenlere yöneldim.
'Peki efendim ben hallederim tostumu da yolda yerim artık . Ne de olsa yolum çok uzun baksana saat 8 kafeye nasıl yetişeceğim çokta trafik vardır. ' Dedikten sonra koşarak merdivenlerden indim. Arkamdan yuvarlanan terlikten bu sabahta kurtulmuştum.
Tostu ağzıma koyup. kafenin kapısını açtım. Maks de peşimden gelmişti. Açık yazısını çevirdim. Paspası kapının önüne koydum. Dışarı çıkıp tostumu bitirdim. Göl tarafındaki veranda da olan masaları sildim . Kafeyi süpürdüm. Akşam yaptığım börekleri fırına attım. Kahveyi yaptım. Bar kısmındaki masayı silerken her sabah olduğu gibi saat tam dokuzda gelen Mustafa'nın sesini duyduğumda döndüm.
'Günaydın Cemre '
'Günaydın Mustafa '
'Bakıyorum yine her şeyi yapmışsın. Bana iş kalmamış .'
Mustafa yanımızda çalışıyordu. Aynı yaştaydık hatta aynı okula gidiyorduk. Ben resim o müzik alanını seçmişti. Akşamları burada şarkı söylüyor gündüzleri ise garsonluk yapıyordu. Uzun boylu kumral sarı saçlı mavi gözlü oldukça çekici bir çocuktu. İhtiyar ona bayılıyordu. Hatta beni ona vermeye niyetliydi. Benim için sorun yoktu ondan iyisini mi bulacaktım. Hatta ondan başka kimsede yoktu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'NLA (Tamamlandı) Yetişkin İçerik
RomanceTüm soylu ŞEHİTLERİMİZİN ANISINA .... Göz yaşlarım yüzünden görüşüm çok net değildi . Alçıda olan kolum Bacağım da umrumda değildi . Şuan tek umrumda olan bana yaklaşan Naz'ın görüntüsüydü. Siyah bir kot ,üstüne siyah bir gömlek giymiş başında siyah...