ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ELA 22 MAYIS
Restoranın önüne umduğumdan erken gelince, taksiciye biraz ileride olan vakıf binasına kadar devam etmesini söyledim.Babamın işi bittiyse belki daha erken çıkabiliriz diye düşündüm.Taksiden inip binanın arka girişinden direkt ikinci katın merdivenine yöneldim.Babamın odasına yaklaşınca kapısının aralık olduğunu görüp, tam itip girecekken, içeriden cilveli bir kadın sesi yükseldi:
"Ah bu hediye benim için mi sevgilim?Ne kadar düşüncelisin!"
Çivilenmiş gibi olduğum yerde kalakaldım.
"Lütfen onu yerine bırak Berna!Ve gevezeliği kes artık, çıkmam gerekiyor.Kızımla buluşacağım."
"Peki, tamam canım,sinirlenme hemen.Ama konserden sonra bana geliyorsun, değil mi?"
"Tamam dedim ya.Şimdi izninle."
Arkamı dönüp adeta görmeyen gözlerle nasıl koştuğumu, titreyen bacaklarla o merdiveni nasıl indiğimi bilemedim.Restoranın ters istikametine gidip,ilk gözüme kestirdiğim apartmanın yan boşluğuna sığınıp, sırtımı duvara dayadım.Gözlerim kupkuruydu, ama nefes almakta güçlük çekiyordum.Titrek bacaklarım uyuşmuş bedenimi taşıyamadı ve olduğum yere çöktüm.Keman kutusunu kucağıma alıp sıkı sıkı bebeğe sarılır gibi sarıldım.İçimde bir şeyler parçalanıyordu,sevgi ya da umut kırıntıları mıydı bilmiyordum, ama babama karşı duygularım kalıcı olarak un ufak oluyordu.Sanki annem değil de, ben ihanete uğramış gibiydim.Aslında doğruydu- babam tüm ailemize ihanet ediyordu.Ve bunun ilk olmadığını da biliyordum.Şöhretin getirdiği parıltıyla, alkolün verdiği vurdumduymazlık, onun bütün zaaflarını körüklemiş,sorumluluk duygularını yok etmişti.Babam dışarıdan her ne kadar karizmatik ve yetenekli görünse de, bu göz kamaştırıcı imaj tamamen sahteydi.Bencil,başarıya saplantılı ve içkiye düşkündü.Sarhoşken evde terör estiriyordu.Özellikle anneme kötü davranıyor, işi hakaretten kaba kuvvete kadar götürüyordu.Böyle zamanlarda annemin önüne atılıyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordum.Bu güne kadar bana el kaldırmamıştı, ama anneme uyguladığı şiddet içimi dehşet ve nefretle kaynatıyordu.Annem Nevin Sönmez çok güzel, zarif ve sevgi dolu bir kadındı.Eski bir kemancıydı.Babamla konservatuarda tanışmışlar ve büyük bir aşkla daha okulu bitirmeden evlenmişlerdi.Daha ilk sene ben doğmuşum, babamın masteri, askerliği derken, annemin keman kariyeri sekteye uğramış, daha sonra kardeşimin de doğumuyla tamamen bitmişti.
Annemi taparcasına seviyordum.Onun inceliğine, fedakarlığına ve bilgeliğine hayrandım.Yıllar önce babamdan neden boşanmadığını sorduğumda :"Babanızı seviyorum,demişti annem, ve siz , çocuklarımız, bir aileyi hak ediyorsunuz."
"Ah anneciğim, diye mırıldandım, o bizi hak etmiyor." Daha ortaokuldayken babamın annemi başka türlü de incittiğini öğrenmiştim.Kavgalarına kulak misafiri olmuş, ihanetlerini yüzüne vuran annemin gözyaşları içimi yakmıştı.Babamın inkarlarına o zaman da inanmamıştım, ama kesin kanıtı da bizzat hayatımın en acı tecrübesiyle elde etmiştim, o kadar korkunç bir kabus yaşamıştım ki, hatırlamaya bile dayanamıyordum.
Düşüncelerim telefonun sesiyle kesildiğinde ne kadar süredir o şekilde kaldığımı bilemiyordum.Ama o yemeğe kesinlikle gitmeyeceğime karar vermiştim.Israrlı çağrıya cevap vermek için isteksizce telefonu çantamdan çıkarırken, karmakarışık beynim bahane bulmak için uğraşıyordu.Allahtan arayan Umut'tu:
"Happy birthday to you, happy birthday to you!" diye şakıdı kardeşim artık iyice kalınlaşmış sesiyle.
"Teşekkürler canım!" derken sesim titredi."Umut, ben trafikte sıkıştım, ileride kaza olmuş.Babamla yemekte buluşacaktık, ama galiba şarjım bitmek üzere.Lütfen onu arayıp yemeğe yetişemeyeceğimi söyler misin hayatım?"diye bir nefeste gönülsüz yalanlarımı sıraladım.
"Tamam abla.Kendine iyi bak.Seni özledim."
"Ben de seni özledim ufaklık.Yakında bol bol görüşeceğiz.Sen de kendine ve anneme dikkat et."
"O key.Öpüldünüz bayan!"
Umut'un enerjik sesi ilaç gibi gelmişti, ama gözyaşlarımı da çözmüştü.Bir süre sonra hıçkırıklarım dinmeye başlayınca apartman aralığından çıkıp taksi için bakınmaya başladım.Kulübe gitmek için henüz erkendi ve zaten şu anda ihtiyaç duyduğum şey bambaşka bir yerdi.Kalabalıkların arasında olup, müziğin içinde kaybolmak benim için en güzel terapiydi.Önümde duran taksiye binip, sanat sokağının adresini verdim.
KERİM 22 MAYIS
Hafta sonu olduğu için mezarlık oldukça kalabalıktı.Yolda kafamı bizim çocuklarla meşgul etmem iyi gelmişti ve ailemin mezarına ulaştığımda nispeten sakinleşmiştim.Evet, burada yatan annem ve babamdı – Seda ve Kadir Varnalı.Aslında ilk önce Mersin'de toprağa verilmişlerdi, ama amcam benim şiddetli, sonu gelmez ısrarlarıma dayanamayarak bin bir zorlukla onları buraya naklettirmişti.Onlara ihtiyacım vardı.Yaşıyorlarmış gibi ziyaret edip, onlarla konuşmaya ihtiyacım vardı.Özür dilemeye ihtiyacım vardı.Beni o kadar çok sevmişlerdi ki, kesinlikle affetmişlerdir,hatta belki hiç suçlamamışlardır bile, ama ben kendimi hala affedemiyordum.On üç yıl önce anlamadan, dinlemeden olaylara elimde bıçakla dalmış, ergen öfkemin nasıl bir onulmaz faciaya yol açabileceğini hayal bile edememiştim.Sonuçta babam kalp krizi geçirmiş, suçladığım annem ise sakinleşmesi için verilen ilaçlarla intihar etmişti.Bu olaylar tam bir yunan trajedisini andırıyordu, ama ne yazık ki hayatın ta kendisiydi.Ve ben çok sevdiğim ailemi bir yanlış anlaşılma uğruna kaybetmiştim.Daha sonra,artık çok geç olduğunda , öğrendiğim gerçekler ise yüreğimi sonu gelmez pişmanlık ve hüsranla çökertmişti.Tek tesellim onları üzüp utandırmadan, gururlandırmaya çalışarak yaşamak olmuştu.
Çiçekleri her birinin başucuna koyup dua ettikten sonra, iki mezarın tam ortasındaki taşa oturdum.Gözümün önüne ikisinin de daima genç kalacak güzel yüzleri geldi.Kalbimde ve zihnimde asla silikleşmesine izin vermediğim hatıraları o kadar canlıydı ki, kolaylıkla annemin şefkatli gülümsemesini ve babamım sevgi dolu gözlerini hayal ettim.Etrafta dolanan insanlara aldırış etmeden kısık sesle konuşmaya başladım:
"Ben geldim kıymetlilerim.O güzel ellerinizden öpüyorum.Orada beraber ve mutlu olduğunuza eminim, yine de sizi çok özlüyorum.Size her zaman ihtiyaç duyuyorum. Beni hiç yalnız bırakmayın, olur mu? Keşke ben de sizin birbirinizi sevdiğiniz kadar sevebileceğim bir kız bulsam...Ama onu nerede arayacağımı bile bilmiyorum, sokakta bulamam ya...Yine de sizi hatırladıkça aşka olan inancımı hiç kaybetmiyorum.Eninde sonunda o kızı bulunca,buraya getirip sizinle tanıştıracağım.Eminim ben sevdimse, siz de onu seveceksiniz.Ve o da sizi sevecek, çünkü ona ne kadar sevgi dolu, harika insanlar olduğunuzu anlatacağım..."
Sesim çatladı ve gözyaşlarımı daha fazla tutamadım.Ellerim istemsizce mezarların üzerlerindeki toprağı avuçluyordu.Göğsümün ortasında sanki bir ateş yanıyordu ve acısı bütün bedenimi kavuruyordu.Kaybımın derinliği ve bundaki rolüm beni tekrar tekrar sarsıyordu ve bir türlü sakinleşemiyordum.
Sonra bir anda hafif bir meltem esti ve yanan yüzümü serinletti.Bilinçsizce içime derin bir nefes çektim ve göğsümdeki cenderenin gevşediğini hissettim.Bilinçaltımın bir oyunu olduğunu biliyordum,ama bana öyle geldi ki, sanki annem başımı okşamış, babam da omzumu sıvazlamıştı.Bir süre daha orada oturdum, sonra vedalaşmak üzere mezar taşlarını okşayıp biraz hafiflemiş ve avunmuş olarak mezarlıktan ayrıldım.
D9
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELA'YA KARŞI ELALAR ("YÖRÜNGE" SERİSİ 1) (Tamamlandı)
RomanceDört genç adam..."Yörünge" rock grubunun parlak çocukları...Ama hayat hikayeleri ve aşklarıyla,aynı zamanda bizden birileri onlar... Kerim ve Ela... İki çift ela göz, umut ve aşka tutunarak,ön yargı ve güvensizliğe karşı amansız bir savaş vermek z...