YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
13 YIL ÖNCE / MERSİN
Acının ne olduğunu biliyordu Kerim.Acı,çocukken sık sık düşüp, dizlerini kanattığında, ağlatandı...Acı,hastalanıp, günde iki iğne yediğinde,canını yakandı.Acı,beden eğitiminde kolunu kırdığında,şimşek gibi delip, çığlık attırandı...
Şu anda ise bütün bedenini ve benliğini kavuranın ne olduğunu bilmiyordu, ama acı denen şey bunun yanından bile geçmiyordu.Tam kalbinin ortasında harlı bir ateş yanıyordu ve tüm vücudunu yangın yerine çeviriyordu.Sanki her bir hücresi tek tek tutuşuyor ve bir türlü kül olmadan yanıyor, yanıyordu...Beyni kapkara bir ıstırap bataklığına tutsak olmuş, ne yangının açgözlü alevlerine, ne de bataklığın onu içine çekmesine direnecek iradeyi gösteremiyordu.Bir karabasanın içine hapsolmuştu sanki.
Gözlerinin önünde karmakarışık bir film gibi, hiçbir sıralaması olmayan kareler uçuşuyordu.Annesinin, acil serviste serum bağlanmış yatarken, solgun yüzü ve küçücük kalmış gibi görünen bedeni...Kendisinin, doktorun yazdığı ilaçları almak için deli gibi eczaneye koşturması...Kemal amcasının, telefonla konuşunca beyazlamış yüzüyle ona sarılıp, çocuk gibi ağlaması...Amcasının çökmüş omuzları ve yıkılmış hali...Gecenin bir yarısı, Emine teyzesinin yürek parçalayan çığlıkları...Yine acil servis...Ve yıkımın bu sefer vurduğu Emine teyzesinin kendini suçlaması...Ve yıkımın en büyüğünün vurduğu kendisinin de, kendini suçlaması...
Annesini de, babasını da kaybetmişti Kerim.Babası karakolda kalp krizi geçirmiş ve kurtarılamamıştı.Bunu telefonda öğrenen annesi fenalaşmış ve acile kaldırılmıştı.Takılan serumdan sonra reçete verip, taburcu etmişlerdi kadını.Gece uyanınca baş ucundaki sakinleştiricilerden bol miktarda yutup,komaya girmişti.Onu kontrole giden Emine teyzesi, durumu fark edince yeniden hastaneye yetiştirmişler, ama ne yazık ki, o da kurtarılamamıştı.
Kadıncağız üzüntüyle dövünüp durmuştu.Annesinin başından biraz ayrıldığı ve ilaçları oraya koyduğu için kendini suçlamıştı, ama Kerim bunun doğru olmadığını biliyordu.Bu ölümlerin tek suçlusu vardı, o da kendisiydi.O bıçağı eline almasaydı, bugün ikisi de yaşıyor olacaktı.Annesini korumak istemişti, ama ölümüne sebep olmuştu.Belli ki annesi de onu suçlamıştı, çünkü babası ölse bile, Kerim için yaşayabilirdi.Ama yapmamıştı.Kerim'i cezalandırmıştı.Çocuğun yoğun kederi gittikçe kendine dönük bir nefrete dönüşüyordu.
Cenazeler toprağa verilip,evden Kerim'in eşyaları toparlandıktan sonra, Kemal amcasının arabasıyla, hep beraber İstanbul'a gittiler.Emine teyzesi ve Kemal amcası vedalaşıp, Kırklareli'ne doğru yola devam ettiler, Kerim ise amcasının evine yerleşti.
Ne var ki, o, artık üç gün önceki çocuk değildi.Güler yüzlü, iyi huylu, arkadaş canlısı Kerim, isyankar, karamsar ve öfke doluydu.
Önceleri günlerce evden çıkmadı.Odasına kapanıp,saatlerce yattığı yerden tavanı seyretti.Amcası yemek yemesi için, yalvarmaktan tehdide kadar, her şeyi denedi.Çok sevip, eskiden sürekli dinlediği müziği artık duymak bile istemiyor, anne ve babasının sözünü asla etmiyor ve ettirmiyordu.Zaten pek konuştuğu da söylenemezdi.
Oysa amcası onunla devamlı konuşmaya çalışıyordu.Adam çocuğun kendini suçladığını hissediyor,onu rahatlatmaya çalışıyordu, ama Kerim uzun bir süre her şeye tepkisiz kaldı.
Yine de zamanla sofraya oturup yemek yemeye, evdeki işlerde amcasına yardım etmeye başladı.Daha sonra ise sokak maceraları başladı.İlginçtir ki, o barışçıl çocuk neredeyse mahallenin kabadayısı kesildi ve sık sık yara bere içinde dolaşmaya başladı.
Bir zaman sonra, en çok dövüştüğü çocuklardan ikisiyle en yakın arkadaş oldu.Artık Cemil ve Altay'la ayrılmaz üçlüydüler.Bu dostluk şiddet faaliyetlerini pek törpülemese de, en azından artık kendini o kadar yalnız hissetmiyordu.
Gel gelelim okuldaki durumu içler acısıydı.O başarılı, parlak öğrenci gitmiş, sürekli devamsızlık yapan,ders kitaplarının kapağını bile açmayan, hatta öğretmenleriyle tartışan bir Kerim vardı artık.Ve bunun doğal sonucu olarak, sınıfta kaldı.
Bir gün Babaeski'den annesini ahretliği geldi İstanbul'a.Görüşmeyeli bir seneyi geçmişti.Önce amcasının emlakçı dükkanına uğradı kadın ve durumu tüm ayrıntılarıyla öğrendi.Eve gittiğinde Kerim hala uyuyordu.Emine zili uzunca çaldırdı.En sonunda kapı açıldığında,arkadaşlarının geldiğini düşünüp, küfretmeye hazırlanan, şiş gözleri ve sırık gibi uzamış boyuyla, Kerim göründü.Emine çocuğa özlemle sarıldı ve:
"Basketbolcu mu olacaksın oğlum?Sana sarılmak için parmak uçlarıma basmam gerekiyor."diye şakalaştı.
Kerim şaşkınlığından sıyrılınca:
"Hoş geldin Emine teyze."deyip kadını içeriye davet etti.Emine:
"Hadi bir çay koy koyalım da , sen de güzelce kahvaltını et."dedi gülümseyerek.Beraber mutfağa girdiler ve kahvaltı sırasında biraz oradan buradan muhabbet ettiler.Emine kızlarını anlattı, Kerim de kısaca arkadaşlarından bahsetti.
Salona geçip oturduklarında,Emine:
"Sana annen ve babanla ilgili gerçekleri anlatmayı düşünüyorum Kerim.Zamanının geldiğine inanıyorum."diye ciddi bir giriş yaptı.
Kerim onaylarcasına başını salladı ve biraz gergince dinlemeye hazırlandı.Aslında belli etmemeye çalışıyordu, ama midesi düğümlenmiş, kalbi inanılmaz bir hızla atmaya başlamıştı.
"Ama önce sana bir şey söylemek istiyorum.Bu bir sene benim için çok zor geçti oğlum.Senin içinse mutlaka çok daha zor olduğunu biliyorum.Suçluluk ağır bir yük, Kerim.Beni bile bu kadar vurduğuna göre, senin omuzlarını iyice çökertmiştir, eminim.Annen kendimi bildim bileli benim kız kardeşim gibiydi.Ve ben dikkatsizlik ettiğim için uzun süre kendimi yedim durdum.Ama olacakların önüne geçilmiyor.Babanın ciddi bir kalp rahatsızlığı olduğu ve annenin önceden de böyle tehlikeli sinir buhranı geçirdiğini bilmemiz, olanları değiştirmiyor.Bir de şu var ki, onlar birbirilerini o kadar çok seviyorlardı ki, onları yakından tanıyan bizler, hep biliyorduk ki, biri olmadan, diğerinin uzun süre yaşaması imkansız gibiydi.
Anneni suçladığını tahmin ediyorum.Senin yanında kalmak için savaşması gerekiyordu.Haklısın.Ama inan bana, o sıralarda onun aklı başında değildi.Hatta o kafa karışıklığıyla ölmeyi değil, belki sadece sakinleşip, unutmak için aldı o ilaçları.Tabi bunu artık bilemeyiz.Ama şunu biliyorum, ve sen de asla unutma, onlar seni çok sevdiler.Seni kendilerine verilen en kıymetli hediye olarak kabul ettiler, sarıp sarmaladılar ve üstüne titrediler.Her şeye rağmen sen şanslı bir çocuktun oğlum, sevginin en hakikisi, en safıyla dolu bir ortamda büyüdün.Bence artık onların anısını kalbinin en güzel yerine koy ve onları gururlandıracak şekilde, eğer yaşasalardı, seni yetiştirecekleri kadar iyi bir evlat olarak yaşamayı dene.Bu da onlara senin en güzel hediyen olsun.
Şimdi sana onların hikayesini anlatacağım, çünkü olanların içyüzünü bilen tek kişi benim.Ve onlar da zaten, zamanı gelince, senin her şeyi bilmeni istiyorlardı.İnanıyorum ki, oğlum, bundan sonra artık ne onları, ne de kendini yargılayacaksın.Ve annen de, baban da,tam da senin için hayal ettikleri gibi davrandığını görüp, mutlu olacaklardır."
Emine teyzesi, Seda ve Kadir'in dokunaklı hikayelerini anlatırken, ara ara gözyaşlarını tutamadı.Seda'nın sonsuz bağlılığı ve Kadir'in inanılmaz fedakarlığı, adeta aşkın yüceliğini kutsayan bir destan gibi döküldü ağzından.Kerim,nemlenmiş gözlerini kocaman açarak dinledikçe, içindeki anlayış, bu büyük aşka saygısı ve anne babasına olan tarifsiz özlemi, gittikçe büyüdü ve kalıcı olarak kök saldı.
Emine teyzesi vedalaşıp gittiğinde, Kerim,kazandığı yeni bakış açısıyla, aldığı yeni kararlarla, hayatında yeni bir dönem başlatmaya hazırdı.Anne babasına layık bir evlat gibi yaşayacak ve onlarınki gibi, her şeye göğüs gerebilecek bir aşkı mutlaka bulup, onlar gibi mutlu olacaktı.
Onu bekleyen hayatla yüzleşmek için omuzlarını dikleştirdi ve yeni planlarına odaklandı.
Kerim artık gerçekten büyümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELA'YA KARŞI ELALAR ("YÖRÜNGE" SERİSİ 1) (Tamamlandı)
RomanceDört genç adam..."Yörünge" rock grubunun parlak çocukları...Ama hayat hikayeleri ve aşklarıyla,aynı zamanda bizden birileri onlar... Kerim ve Ela... İki çift ela göz, umut ve aşka tutunarak,ön yargı ve güvensizliğe karşı amansız bir savaş vermek z...