Bulut Cemre gittiğinden bellidir bir sigarayı yakıp bir sigarayı söndürüyordu. Bunu ona nasıl yapmıştı? Gözünden bir damla akacak yaş için dünyaları kasıp kavuracak kişi kendisiyken kardeşinin canını nasıl yakmıştı? Eli nasıl kalkabilmişti? Aklı almıyordu.
Şimdi bu dağın başında tek başına otururken sırtında ona bakan kin dolu bakışları hissedebiliyordu. Bu anlamda da kendini garip bir şekilde mutlu hissediyordu. Kardeşinin onu neden arayıp sormadığını daha iyi anlayabiliyordu. Çünkü yalnız değildi. Etrafında onu koruyacak, gerekirse önüne atlayacak, onu o kadar seven insan vardı ki askerlere bu yüzden elini bile kaldırmamıştı.
Ayak seslerini duymasına rağmen dönüp bakmadı.
''Komutanım?'' Pars Bulut yüzbaşının daha fazla kahrolmasına dayanamamıştı. Adam gerçekten fazla yalnız gözüküyordu. Yaktığı sigaraları bir süre sonra saymayı bırakmış bir süre yanında kaç paket taşıdığını düşünmeye başlamıştı. Hoş ondan önce arkadaşlarını sakinleştirmesi gerekiyordu. Herkesi sakinleştirmesine rağmen Cesur sakinleşmemekte oldukça inat ediyordu ama boşuna ediyordu. Biliyordu ki abi kardeş arasına girilmezdi. Onların bilmedikleri çok şey vardı. Üstelik komutanlarının abisini affedeceğini de adı gibi biliyordu.
Çünkü o güzel sohbetlerinden bir kaçında Cemre Komutan abisini öyle bir anlatmıştı ki, neden kendilerine Bulut timi denildiğini bir daha sorma gereğini kimse duymamıştı.
''Abim yüzünden askerliğe aşık oldum ben. İlk kavga etmeyi abim öğretti. İlk silahımı abim verdi. Gözümde her zaman kahraman olarak kalacak aslında ne kadar büyürsem büyüyeyim. Çok yetenekli bir asker. Alanında birinci. Hayatımda onun kadar mükemmel nişan alan bir asker daha görmedim henüz. Kalbi de, insanlığı da çok güzeldir. Sizde onun gibi olun diye size bu ismi verdim.''
Noktası noktasına kadar böyle demişti Cemre komutanları abisi için. O yüzden Pars arkadaşları kadar çok endişelenmiyordu.
''Evet Çavuş?''
''Bir isteğiniz var mı diye soracaktım Komutanım?''
Bulut sigarasından bir nefes daha çekti içine. ''Yarım saat önceye geri döndürebilir misin zamanı?'' diye sordu Bulut başını kaldırıp askere bakarken. Çavuş mahzunca gülümsedi ve ''Maalesef komutanım.'' diye mırıldandı. Bulut başını tekrar çevirdi ve ''O zaman istediğim bir şey yok.'' dedi.
''Komutanım?'' diye mırıldandı Pars.
Bulut başını kaldırıp tekrar baktı.
''Komutanım Cemre Komutan sizi sandığınızdan daha çok seviyor. Bize sizinle ilgili öyle şeyler anlattı ki biz sizi daha siz gelmeden tanıyorduk.''
Bulut Pars'ın oturması için işaret verdi ve biraz cesareti olsun diye Pars'a her şeyi anlattırmaya başladı. Yoksa kardeşinin bir daha yüzüne bile bakabileceğini sanmıyordu.
Onlar aralarında konuşurken Acar kin dolu gözlerini Bulut Yüzbaşı'nın sırtından çekti ve ördek yürüyüşü yaparak Şirzat'ın yanına gitti.
''Tamburacı değil misin sen? Niye boş duruyorsun?'' Şirzat'ta sinirliydi ama o da olayın üzeri soğuyunca ağzını açmıyordu. ''Sen de bu timin boş konuşan kafa şişiren adamı değil misin? Niye benim başımı şişirmek yerine gidip Komutanın başını şişirmiyorsun?''
Nöbetteki Dadaş konuşmadan edemedi.
''Beyler... Beyler ulan ayıptır be. Susun artık. Operasyondayız. Fırat Komutanla Cemre Komutan sağ salim vardı mı onu bile bilmiyoruz!''
''Dadaş haklı hacı. Zaten Cemre Komutan karakolda ağzımıza sıçacak, Bulut Komutan da bizi sürdürür Allah'ın elinin değmediği bir yere. Oh...'' dedi Muzo da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Romanceİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...