Adam ateş ederken yarını yokmuşçasına sıkıyordu. Ona göre zaten yarını yoktu. Hiç bir beklentisi, hayali yoktu. Sadece yaşadığı ve yaşayabildiği günleri elden çıkarmaya bakıyordu. nasıl günü bitirebilirim? Nasıl akşamı ede bilirim? Ya da nasıl bu kızı düşürebilirim? Evet bu hayatta ilgisini çeken sadece silahlar ve kızlarken kendisine kızamıyordu maalesef. Böyle bir adam olmayı o istememişti.
Gözüne kestirdiği teröristi indirirken yanında kafasını bile çıkarmasına müsaade edilmeden mermi yağmuruna tutulan arkadaşı suratı asık bir şekilde sindiği yerde bekliyordu. Bir kaç saniye sonra kafasını kaldırıp ateş ederken yanında ki arkadaşına baktı. ''Aa lan Fırat sana ne söylemeyi unuttum?'' dedi şaşkınlıkla. Fırat kendilerine menzillenmiş roket atarı gördüğünde çok geç kalmıştı. ''Siktir ya. Yatın rokeeet.'' dedi. Roket çok yakınlarına düşmüş ama Allaha şükür kimseye bir şey olmamıştı. Patlamanın etkisiyle sadece kulağı çınlamaya başlamıştı. ''Ulan var ya.'' dedi ve kalkıp ateş etmeye devam etti. ''Söylicen mi Selim artık? Doğuma başlayalım mı yoksa?''
''Yeni tayin yerin belli oldu lan. Onu dicektim!'' dedi Selim de. Bir kaç saniye duraklasa da şu anasını sattığı roketçiyi indirmişti. ''Neresiymiş yeni mekanımız?''
''Neresiydi lan. Heh heh tamam. Hakkari, Gökkara Karakolu. İki günün var yavşak herif.''
''O da olur. İki güne ancak ineriz biz zaten buradan.'' dedi. Sonra ölen roketçinin yerine başka bir şerefsizin geçtiğini gördüğünde sinirle bir daha sıktı. Sonra da mırıldandı diğer tarafa geçerken.
''Gökkara Karakolu''
***
''Adamlara telsizden duyuru yapıyoruz yoh, bağırıyoruz yoh. İyi ulen dedim siz kaşındınız. Üç tarahtan bir sardık bunları. Anam anam anam. Kaç ölüyle çıktıh ne siz sorun ne ben söylim.''
Osman Komutanı gülen gözlerle dinleyen askerlerin arasında bende vardım tabi ki. Onun o özel kendi şivesiyle anlattığı hikayeleri hepimizi şu dağ başında biraz olsun neşelendiriyor ve sıkıntımızı alıyordu.
''Komutanım?'' Acarın muzip çıkan sesi en başından kendini belli etse de saf Osman Komutan bunu anlamadı.
''Ne var ula?''
''Kaç ölüyle çıktınız Komutanım?'' Bunu söylerken gülmemek için kendini zor tuttuğu belliydi. Diğerlerine baktım. Hepsi de kahkaha atmamak, pıskırmamak için kendilerini zorluyorlardı.
Osman Komutan elini başına attı. Düşündü düşündü düşündü.
''Valla Acer, şimdi 20 vardı. Yok ula 20'den fazlaydı.''
En sonunda düşünüp bulamadığı için sinirlenen Osman Komutan Acara hışımla döndü.
''Ben ne bileyim ula. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim demedim mi size?''
Diğerleri kahkaha atarken Acar anında ciddileşti ve ''Emredersiniz komutanım.'' Dedi. Ben de gülerek onları izledim.
O sırada yanımıza koşarak gelen Cevdet tekmil verip bana döndü.
''Komutanım, sizi Tugaydan istiyorlar. Kudrettin Albayım.''
O anda yüzümde ki gülümsemenin donup kaldığını hissettim. Albayın neden aradığı belliydi. Ya tamam diyecekti, ya da olmaz. Diğerlerinin yüzüme ciddi ciddi baktığını görünce yerimden kalktım. Cerenle kısa bir bakışma yaşadıysak da bu kısa sürmüştü. Osman Komutana tekmil verip Cevdetle birlikte içeri geçtik.
''Sen kapıda bekle Cevdet.'' Dedim ciddi bir sesle.
''Emredersiniz komutanım.''
Derin bir nefes alıp telefonu kulağıma götürdüm.
''Uzman Jandarma Cemre Akarsu, emredersiniz komutanım.''
''Nasılsın kızım?''
''İyiyim komutanım teşekkür ederim.''
''İyi ol tabi. Bir sıkıntı var mı oralarda?''
''Yok komutanım. Her şey yolunda.''
''Tamam öyleyse. Senin izin işi tamam kızım. Çiçeği dikebilirsin. Ben gerekli talimatları Kemal komutanına verdim. Onunla konuşursunuz.''
Gözlerimi nedensizce yumdum o anda.
''Emredersiniz komutanım. Teşekkür ederim.''
''Yakında görüşürüz. Kendinize dikkat edin.''
''Emredersiniz komutanım.''
Telefonu kapattıktan bir süre sonra öylece kalakaldım. Aylardır beklediğimiz görevin izni çıkmıştı. Ceren ve ben buradan dağa çıkıp, onların arasına karışacaktık. En sonunda adamlardan gerekli olan bilgileri, istihbaratları alıp Gökkara' ya dönüş yapacaktık. Önemli olan görevin süresinde ki uzunluluk da sorun çıkmamasıydı. Görünen o ki Albay bir yıllık dağ görevinde sorun görmemişti.
Aslında görevin geri dönüş kesinliği asla yoktu. Zaten Ceren ve bende bunu bile bile gidiyorduk. Tek sorun göreve giderken bir çatışmada kaçıp onlara katılmaktı. İlk önce vatan haini ilan edilecektik ardından da operasyonlarla öldürülmeye çalışılacaktık. Bunda benim için sorun yoktu zira Ceren içinde ama annem ve babam beni hiç affetmeyecekti.
Onlara burada son günlerde değiştiğimizi, artık kimsenin bizi tanıyamadığını ve zararlı olmaya başladığımızı fakat bizim onlardan önce davranıp karşı tarafa geçtiğimizi söyleyeceklerdi. Bunu tüm Gökkara Karakolu' da böyle bilecekti.
Görevde olduğumu sadece abime söyleyebilecektim. Abim. Acıyla gülümsedim.
Sıkıntıyla kalkıp dışarı çıktım. Hala bizimkilerle oturan Cerene kaş işareti yapıp gelmesini söyledim ve Batı mevziine doğru yürümeye başladım.
Biraz sonra yanıma geldi. Dağları izleyen gözümü ona çevirdim ve dikkatle baktım. Benim can yoldaşım, body'im.
''Hazırlansan iyi olur Ceren, ölmeye gidiyoruz.''
Bana sadece gülümsedi ve ''Seninle her yere gelirim kardeşim.'' Dedi.
***
Kısacık ilk bölümümüzü sizinle paylaşmadan daha fazla duramadım. Bilirsiniz kısa bölüm hiç tarzım değildir ama yeni hikaye heyecanı diyelim biz buna. İlk bölümün kısalığına inat ikinci bölümde upuzuuuun buluşmak üzere.
XXX
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Romantizmİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...