Birkaç saattir süren test işleri olduğu gibi büyük bir hızla devam ediyordu. Köylü ilk başta tedirgin tedirgin çadırların çevresinde yürüyüp durmuş ancak Cemrelerin ve diğer sağlık personellerinin de işe karışmasıyla ikna olmuştu. Ama asıl etki bu gibi küçük köylerde her zaman muhtarın desteğiyle çözüme kavuşurdu. Bu yüzden Fırat ve Bulut muhtarı çağırtmışlar ve onlara yardımcı olmalarını sağlamışlardı. Bu sırada Cemre ve Mevsim de köyün küçük çocuklarıyla vakit geçiriyor onların masum dünyalarında olmaktan huzur duyuyorlardı. Elleri kana bulanmışken küçük masum çocuklar bir bakıma gönüllerini rahatlatıyordu.
Özellikle bir kız çocuğu vardı ki güzelliği adeta Cemre'yi büyülemişti. Kendisi gibi masmavi gözleri, simsiyah saçları, ay gibi teni. Kendine benzettiği için miydi bu göğsünde ki sevgi seli, yoksa bu güzel kız çocuğunu gören herkes mi böyle hissediyordu?
Çocukla konuşmaya devam ederken Fırat gördü kadını uzaktan. Bir kayanın üzerine oturmuş küçük bir kız çocuğunu seviyordu kadın. Şu anda hiçte sert ve işini iyi bir şekilde yapan bir askeri yansıtmıyordu dışarıdan şayet üzerinde ki üniforması ve belinde ki silahı olmasaydı. Kadının yüzü güzel bir gülümsemeyle dolmuş, karşısında ki çocukla vakit geçirmekten mutlu görünüyordu.
''Allah belanı versin Fırat. Şimdi kadının yanına gideceksin değil mi?'' dedi kendi kendine. Düşünceli yüzü bir anda geniş bir gülümsemeyle aydınlandı ve ''Tabi ki gideceğim.'' Dedikten sonra da kendini onaylayarak kadının yanına doğru yürümeye başladı.
Kadın adamın geldiğini yanına oturana kadar fark etmemişti. Adama dönüp baktığında kendisine bakmadığını, gözlerinin küçük kızın üzerinde gülümseyerek gezindiğini gördü. Adam elini kızın yanağına götürdü ve ufacık bir makas alıp göz kırptı. ''Merhaba güzellik.''
Cemre adamın yanına gelip bu kadar rahat oturmasına en başta sinirlenmişti ama adamın küçük kıza çapkın bakışlarını yakalamış ve çocukla ilgilenmesini merakla izlemeye başlamıştı. Çocuk gülümseyerek başını eğerek selamladı Fırat'ı.
''Adın ne bakalım senin?'' dedi Cemre'nin dizlerinde oturan kızın saçlarını omzundan geriye itti. Küçük kızın gözleri en az Cemre kadar Fırat'ı da etkilemişti ve adeta karşısında küçük bir Cemre hareket ediyordu. ''İsmim Avşin.'' Dedi küçük kız tatlı sesiyle. Fırat gülümsedi tekrar. Bu manidar bir gülümsemeydi. ''Tekrar merhaba o zaman mavi su gözlü kız.'' Avşin mavi su demekti. Kızın gözlerine bakınca zaten çokta yadırganmıyordu bu isim. Kızın ismini zaten çoktan öğrenen Cemre de Fırat gibi gülümsedi.
''Gözleri tıpkı sizin gibi Cemre Komutan. Sanki sizin kızınız.'' Dedi adam kadına dönüp.
Cemre yüzündeki o hafif gülümsemeyle adama dönüp baktı. Göz göze geldiler. Adamın bakışlarında ki parıltı Cemre'nin aklına yansıyor ve kafasını mikser gibi karıştırıyordu. Adamın bakışları, bakır gözleri o kadar güzeldi ki. Midesinden ağzına bir şeyler kanat çırparak çıkıyor sonra da boğazını kurutuyordu. Kafasını eğerek cevapladı adamı.
''Sizinle bir çocuğa sahip olacak adam çok şanslı olacaktır.'' Dediğinde adam, Cemre yüzünü ifadesiz tutup tekrar adama döndü. Adamın arsız bakışları tüm vücudunda geziniyordu. Bakışlarında ki ve ses tonunda ki arsızlığı anlamaması mümkün değildi. Hiç mi korkmuyordu bu adam bu bakışlarını birilerinin yakalayıp yanlış anlayabileceğini?
''Kendinize gelin. Küçük bir çocuğun yanında konuştuklarınıza ve benimle olan çizginize dikkat edin.'' Dedi hızlı hızlı. Küçük Avşin bir kadına bir adama bakıp duruyordu. ''Neden menekşe kokulu? Bir çocuğun olsa böyle istemez misin?'' dedi yarım ağız gülümseyerek. Bu kadından bir çocuğu olacağını hayal etti ister istemez. Ama çocuktan çok o aşamaya gelmek için geçireceği aşamaları, pozisyonlar geldi gözünün önüne. Sırıtışı daha yayvan bir hal aldığında kadının gözlerine bakmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Romansaİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...