"Herkese afiyet olsun arkadaşlar." Bulut yüzbaşı'nın da oturmasıyla tüm karakol kahvaltılarına başlamış oldu. Cemre gece ilginç bir şekilde yerini yadırgamış uykuya zor dalmıştı. Tek başına kullandığı odası gerek soğuk dört duvarıyla, gerek kapısıyla, gerek tuğlasıyla ve en önemlisi kendi kalbiyle bas bas bağırıyordu yanındaki ranza'nın boş olduğunu. Ayrıca yan oda da uyuyan yıllardır görmediği abisi de hiç yardımcı olmamıştı kendine.
Özlemişti. Bunu asla bir aptal gibi kendine inkar etmiyordu. Zaten kendisi her zaman böyle bir insan olmamış mıydı? Cemre olan şeyleri olmamış gibi gösteremezdi kendine. Özlemişse özlemişti. Kızgınsa kızgındı. Seviyorsa sevmiş, sevmiyorsa sevmemişti. Zaten Ahmetle hep mutlu olmalarını sağlayan en önemli şeyde bu değil miydi? Cemre ona aşık olduğunu ne abisinden, ne ailesinden ne de biricik sevgilisi Ahmet'ten gizlememişti. Şimdi abisine kahretsin hala öfkeliyken öfkesini de saklayamıyordu.
Abisi ona doğru her adım attığında Cemre onu geri püskürtmüştü. Yalvarmasını bile görmezden gelmişti zamanında abisinin. Çünkü geçmişte o da abisine ve Ahmete çok yalvarmıştı. O göreve gitmemeleri için yalvarmış ama ne Ahmet ne de abisi onu duymuştu.
Cemre tüm bu düşünceler arasında Ahmete de kızgın olduğunu hatırladı. Bir türlü affedemiyordu işte. Elinde olmuyordu bu tür şeyler. En az abisi kadar inatçıydı. Bir kere dönmüştü sırtını abisine. Abisi de bir iki denemeden sonra pes etmiş Cemreyi Ahmet'in kaybı yanında kendi kaybıyla da baş başa bırakmıştı. Cemre 5 yıldır sadece Ahmet'in değil abisinin de yasını tutuyordu. İşte bu yüzden kızgındı abisine bu yüzden affedemiyordu.
O yüzden tüm bu düşünceler beynini yorup onu ele geçirmeye başladığında gün ağarırken uyuya bilmişti. Kahvaltısını iştahsız bir şekilde yaparken dalgın gözleri onu sabahtandır izleyen abisini göremiyordu bu yüzden.
Bulut güzeller güzeli kardeşinin feri kaçmış gözlerinde takılı kalmıştı. Deniz gözlü meleğinin yemek yemediğini fark edince onunda iştahı kaçmıştı. Belli ki kardeşi de uykusuz bir gece geçirmişti kendisi gibi. Bulut gece zor tutmuştu kendini kardeşinin odasına atlayıp onu göğsünün içine çekip bir daha kimseye göstermek istemezcesine sarılmayı. Ama yapamazdı. Bunun nedeni elbette ki arada bulunan duvar değildi.
Gözleri bu seferde sargılı koluna değdi. Onu çok zorladığı belliydi. Hissettiği acıyla yine Cemreye sardı.
"Orada yediğiniz yemeklerden sonra burası sizi zorlamış olmalı uzmanım."
Masa da iki gündür olduğu gibi yine birden bire bir sessizlik oldu. Komutanlar susmuş Cemre'nin abisine bakan dik gözlerine kilitlenmişti. Fırat fark edemedi bu gözlere en çok kendisinin kilitlendiğini. Merakla kızın doldun dudakları arasından çıkacak cümleleri bekledi.
"Ben bir çok şeye alışkanım komutanım. Eminim buna da alışırım." Ters bir sesle söyledikleri Cemre'nin söylemek istediklerinin yanında küçücük bir ayrıntıydı.
"Bu kafayla alışmanız zor olmaz zaten Cemre uzman.." Cemre ellerini yumruk yaparken o anda abisine vurmak istedi.
"Ne yaparsınız genlerimden de ben sorumlu değilim tabi." diye mırıldanınca Fırat'ın dudaklarından bir tıslama kaçtı. Bu lafın üzerine gülmemek için kendini zorlamış ama dudaklarından bir ses kaçmıştı işte. Bulutla Cemre'nin gözleri aynı anda Fırat'a döndü.
"Komik bir şey mi var komutanım. Söyleyin biz de gülelim." Cemre alayla söylediği sözlerden sonra adama her baktığında neden dilinin damağının kuruduğunu bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Roman d'amourİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...