Hayatımızda bazı zamanlar vardır ki bir yere gitmek için, o yere varmak için saatler geçmiş olmasına rağmen aşılan yolları, kilometreleri sadece bir dakikadır yoldaymışız gibi bir yavaşlıkla geçiririz. Zaman bir türlü geçmek bilmez ve biz gideceğimiz yere ne kadar hızlı gitmek istiyorsak bir o kadar yavaş gittiğimizi sanarız. Yolların uzadığını düşünüp arabanın ilerlemediğiyle ilgili yakınıp yakınıp dururuz.
Bu bir ölüme yaklaşmak, sevdiğimiz birini görmenin vereceği heyecan ya da her ne ise...
Ama yol aynı yoldur, gittiğimiz süre aynı süredir. Sadece içimizde ki o çaresizliktir bizi mahveden.
Cemre saatlerdir büyük bir hızda askerlerinin pertini çıkarmış bir durumda soluklanmadan, mola vermeden nefes nefese yürüyordu. Aldığı nefes ciğerlerini doldurmuyor ne kadar hızlı yürürse o kadar yetersiz kaldığını hissediyordu.
Anıları onu o geceye Ceren'in şehit düştüğü geceye götürüyordu. O gece de çok hızlı yürümüştü, koşmuştu ama yetişememişti. Yine yetişememekten korkuyordu. Biri abisi biri Ceren kadar çok sevdiği dava arkadaşı, kardeşiydi.
Fırat kadının yüzünde ki ifadeyi çözemiyordu. Ağlamıyordu. Konuşmuyordu. Sadece deli gibi yürüyordu. O da kadına yetişmek için elinden geleni yapıyor ve bir şey dememek için kendini tutup duruyordu. Ama askerlerinin artık hırıltıya dönen nefesleri mola vermeleri gerektiğini anlatıyordu. Hoş çocukların sesi karakoldaki tartışmadan sonra hiç çıkmamış bir kere bile olayın ciddiyetinden ya da duruma yönelik bir yorum gelmemişti. Bu boş boğazların bir cümle bile konuşmadan yaptıkları ilk operasyondu.
''Komutanım?'' dedi normal bir sesle. Cemre arkasını dönmeden ''Evet?'' diye mırıldandı.
Fırat buna bir şey demedi.
''Çocukların ve sizin biraz mola vermesi gerekiyor.''
Cemre yine arkasını dönmedi.
''Mola verecek zaman değil.'' Dedi ters bir sesle.
''Eğer orada bir çatışmaya gireceksek ki kesinlikle gireceğiz bu yorgunlukla zaiyat vermeden oradan çıkamayacağız. Mola vermeliyiz.'' Dedi. Kadının psikolojisini anlıyordu ve ters yapmamaya çalışıyordu. Ama kadında adeta onu zorluyordu canım.
Cemre adamın dediklerini düşününce mantıklı buldu. ''Peki. Bir süre dinlenelim.''
Fırat arkasına dönüp ''Çavuş mola veriyoruz.'' Dedikten sonra kadının oturduğu kaya'ya o da oturdu. Kadının sıcaklığını hissedebiliyordu. Matarasını çıkarıp biraz su içti. Beklemediği bir anda konuştu menekşe kokulu.
''Çok korkuyorum. İlk defa bir operasyonumda bu kadar korkuyorum.'' Sanki kendi kendine konuşur gibiydi. Eğer kadın o derin gözlerini Fırat'a çevirmemiş olsaydı Fırat öyle sanırdı. Ama kadının gözlerinde ki ışığı görünce nasıl karıştığını gördü, nasıl korktuğunu, nasıl telaşlandığını...
Kadına güven veren bir gülümseme bahşetti. Cemre haberi aldığından belli ilk defa abisi ve Mevsimden başka bir şey düşündü. Adamın gülümsemesi. Abisi ve Mevsim kurtulmuş gibi bir ferahlık hissetti yüreğinde. Bahar havası doldu içine.
''Abini kurtaracağız. O çok mükemmel bir asker. Eminim şimdi onların ağzına sıçıyordur.''
Hala gülümserken birden ona yumuşak bakan gözlerin şaşkın şaşkın bakan gözlerini fark etti. Sonra gülümseyen dudakları bir O şeklini aldı ve dudaklarını büzdü. ''Özür dilerim komutanım.'' Dedikten sonra bakışlarını botlarına dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Storie d'amoreİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...