Off. Öyle uzun bir bölüm oldu ki anlatamam. Diğer bölüme +45 yorum sınırı vardır. Keyifli okumalar...
Seviliyorsunuz.
Yeşil rengini çok severdi Cemre. Çocukluğundan belli ona hep sorulmuştu. ''En sevdiğin renk ne?'' O da hiçbir zaman farklı bir cevap vermemiş çocukluğundan belli istikrarlı bir şekilde hep yeşil cevabını vermişti. Önce abisiyle birlikte çimlerin üzerinde yuvarlanırken dikkatini çekmişti bu renk. Sonra çiçeklerin hep yeşilden sonra çiçeklendiğini fark etmişti. O zaman bu yeşil şeyin adını bilmiyordu. Yaprak ve gövdeydi. Daha sonra ağaçların hep önce yeşillendiğini sonra meyve verdiğini fark etmişti. Daha sonra abisi sürekli bu renk kıyafetler giyinmeye başlamıştı. Abisinden sonra en sevdiği insan Ahmet'te yeşili seviyordu ve hep yeşil giyiniyordu. Sonra kendisi de asker olmak ve hep yeşil giyinmek istemişti. En sevdiği renk olan yeşil ömrü boyunca üzerinden hiç çıkmasın istiyordu. Abisi, Ahmet ve kendinden sonra ilk defa bir insanı daha hep yeşiller içinde yanında görmek istemişti. Yeşil onun için kutsaldı. Değerliydi. Şimdi yine yeşilleri içindeydi. Tabi birkaç gün önce bu yeşillik daha da belli ediyordu kendini ama şu an kırmızı ve kahverengi renkleri de kendisine eşlik ediyordu. Çamur ve kan. Yeşillerini kirletmişti ve askeri araca kadar geçen sürede de hep yağmur altında ıslanarak gelseler de, o iki askeri aracın birinde arka tarafa, yağmur alan kısma otursa da üzerinde ki pislik arınmamıştı. Hala ellerinin, kollarının üzerinde kan lekeleri vardı ve bir türlü akmıyordu.
Karakola az kalmıştı. O kamptan çıktıklarından belli ağzını bıçak açmamıştı. Bir kelime bile konuşamamıştı. Sesini kaybetmişti Cemre. Silahını omuzundan indirememişti, gücü yetmemişti. Gücünü kaybetmişti Cemre. Herhangi bir düşünceyi on saniyeden fazla düşünememişti Cemre, odaklanamamıştı, aklı karma karışıktı, aklını kaybetmişti Cemre. Arkasında bıraktıklarını, Fırat'ı paramparça ettiğini bilmesine rağmen bir şey yapamamıştı, ruhunu kaybetmişti Cemre. Tüm bu kayıpların arasında askeri araç karakoldan içeri girdiğinde kayıp olmayan bir istikamete sevinecek gibi oldu, hala yağmur yağıyordu. Cemre'nin saçlarından sular önce omuzlarına dökülüyor sonra da yere damlıyordu. Cemre gibi diğerleri de sessizliğe bürünmüştü. Kimse Cemreye bir tek soru soramıyor sadece kendilerinden emin oldukları birkaç kaçak anda Fırat'a soru soruyorlardı ama tek düze cevaplar alıyorlardı. Fırat'ta tıpkı Cemre gibi derin bir sessizliğe gömülmüştü. Adamın ömründe ki tüm mutlu olan, tüm güldüğü anlar, tüm sevinçleri, tüm güzel şeyler sömürülmüş gibiydi.
Araç toprak yolda savruldu ve durdu. Cemre inen askerlerine baktı. Tüm o dağ ve taştan sonra evine dönmüştü. Evi miydi gerçekten burası? Yoksa tüm acılarını saklayarak yaşamak zorunda olduğu Hatay mıydı? Cemre o çiçekli güzel elbiselerin mi kadınıydı yoksa bu yeşillerin mi? Cemre sevdasını mezara gömmüş aşık mıydı ya da toprağın üzerinde yaşayan sevdasına cilve yapan onu tutkuyla öpen aşık mıydı? Cemre güçlü bir asker miydi yoksa birisinin omuzunda sabaha kadar ağlayacak o kırılgan kız çocuğu muydu? Cemre tüm bu soruların cevabını düşündü ama bulamadı. Kafası karışıktı. Derin bir nefes alıp durulmak istedi.
Askerleri arabadan indikleri anda Cemre derin bir nefes çekti içine. Atladı arabadan. Kudrettin babaları, abisi, Mevsim, Kemal ve Osman komutan herkes onları kapının önünde bekliyordu. Yavaşça adımladı komutanlarına doğru. Önlerinde durduğunda her şeyi geride bıraktı Cemre. Dimdik durdu. Asker selamını verdi. ''Cemre Akarsu. Komutanım, Çukur harekatı kayıpsız bir şekilde başarıyla gerçekleştirildi. Örgüt başı kod adı: Çido, asıl adı Çiğdem Öz ele geçirildi komutanım.'' Raporunu verirken gözler arkaya kaydı. Dört tane askerin başında beklediği Çido yere oturtulmuş, elleri arkadan bağlanmış nefretle buraya bakıyordu. Sağlıklıydı. Yüzündeki yaralar hariç sağlıklıydı. Ölmemişti. ''Saol asker.'' Dedi Kudrettin Albay raporunu bitiren askere. Gözleri gururla parlıyordu. ''Alın bunu kafese.'' Dedikten sonra askerleri kaba bir şekilde ittirip kaldırdı kenara ve arkada kayboldular. Cemre gözlerini yere indirdi. Gelecek komutu bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ASKER!
Roman d'amourİki genç beden soğuk dağların arasında ki karakolun bahçesinde titremelerine rağmen pes edecek gibi görünmüyordu. Kız ağzından buharlar çıkararak karşısında, en az çevresini saran kayalar, dağlar kadar sert ve dik duran adama baktı, gözlerinin içine...