Bölüm müziği: The Strumbellas - Spirits
Bu bölümü yazarken fonda loop'a aldığım şarkı bu oldu, o yüzden bölümde de bu olsun dedim. Neticede işimiz "Ruhlarla"... Öyle değil mi?
🦋
Duru karşısında tıpkı bir dağ, aşılmaz bir engel, yıkılmaz bir duvar gibi duran bedene baktığında, ne gördüğünü ayırt etmekte zorlanıyordu. Bildikleri sanki tabakalara ayrılmış gibiydi, en üst katmanda Mete olan bu adam, ikinci katmanda sözde Arthur'du ve belki de geriye kalan katmanlardan birinde daha birçok sır saklıyordu.
Artık ona dair bildiği tek şey, yeterince dürüst olmadığıydı.
Bu yüzden güvendiği tek kişiye yöneldi.
Geriye döndüğünde ve gözleri Ada'nın gözlerine değdiğinde, bakışlarını kaçırdığını fark etti. "Bana bunun yalan olduğunu söyle, Ada. Bana karşı tek dürüst davranan sensin, bana bunun yalan olduğunu söyle," dedi sesi ister istemez rica eder gibi çıkmış ve sonuna, sessiz bir lütfen kelimesi eklenmiş gibiydi.
Ada üzgün gözlerle zemine bakıyordu. Duru ile göz göze gelmenin, ikisinin yüzleşmesinden de zor olacağını hiç hesap etmemişti.
"Konuşsana," dedi Duru ama Ada bir şey söylemedi. Umudu usulca sönerken, "Biriniz bana bunun yalan olduğunu söylesin!" dedi tekrar önüne döndüğünde kaçındığı o siyah gözlerle karşılaştı.
"Yalan dediğimiz şey, gerçekleri gizlemek için kullanılır. Fakat ben gizlenmemiş bir gerçeğim ve şu an tam karşında duruyorum, Ufaklık. Sadece görmek istemeyen sensin."
"Sana inanmıyorum!" dedi Duru.
"Oysa gözlerim bile sana gerçekleri söylerken mi?"
Siyah gözlerine bakarken yutkundu. Orada Mete'ye dair bir iz bulmak o kadar zordu ki, onun yalan söylemediğini aslında içten içe biliyordu ama kabul etmesi her anlamda imkansızdı.
"Bak b-bu..." dedi Duru dudaklarını birbirine kenetleyerek, içinde tuttuklarını söylemekten kaçınır gibiydi. "Nasıl olabilir, nasıl bunca zaman..."
"Saklayabildim?" diye tamamladı Arthur ve sorusunu kendisi cevapladı. "Mete benim ilk sığınağım değil. Bir cadıya nasıl yakalanmayacağımı artık çok iyi biliyorum."
Duru başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı. "Hayır, bundan bahsetmiyorum! Bunca zaman... En başından beri Mete diye bildiğim sen miydin yani?" diye sordu. Bu kaçınılmaz sorunun cevabını o kadar merak ediyordu ki, nefesini tuttuğunun farkında bile değildi. İçten içe, umutlarının yeşerdiği küçücük bir yerde, cevabın hayır olacağını hissediyordu.
Ama Arthur'dan ne bir cevap geldi, ne de yüzünde tek bir mimik oynadı. O kadar ifadesizdi ki, sanki varlığı saniyeler içinde silinmiş gibiydi, yoktu veya yok olabilmeyi istiyordu.
"Söyle, bana cevap ver! En başından beri, yaşanan onca şeyde, karşımdaki kişi Mete miydi yoksa sen mi?" dedi Duru tekrar öfkeli gözlerle.
Buna hiç beklenmedik bir yerden yanıt geldi. Ada oturduğu yerden kalktı. Yüzündeki üzgün ifadeyi silmeye çalışarak, net bir ifade yerleştirdi. "Hayır, o değildi!" dedi hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampire"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...