Bundan sonraki bölümler hiç istemesem de yorum sınırlamasına takılacak. Amacım spam yorum almak, anlamsız şeyler okumak değil, HİÇ yorum yapmayanları teşvik etmek ve düşüncelerinizi öğrenmek. Başka bir şey değil. :)
O yüzden bu bölüm "100 yorum" olduktan sonra yeni bölümü en kısa zamanda size ulaştıracağım.
Görüşürüz 😍
****
Duru bir yandan içeriye geri dönmek, Korba'ya olan desteğini göstermek istiyordu ama günlerdir aklını kurcalayan sorunun cevabına ulaşmak için bu kadar yaklaşmışken, geri dönme ihtimali yoktu. O yüzden bir heyecanla koşarak onlara yetişmeye çalıştı.
Muhafızlar Mete'yi çekiştirerek merdivenlerden indirirken, "Durun!" dedi arkalarından Duru. Ama onun sözü burada pek geçmiyordu. Adamlar hala hiçbir şey olmamış gibi onu sürükleyerek indirmeye devam ediyordu. "Korba söyledi, onu bana bırakın!" deyince adamlar bir anda yavaşladı ve merdivenin son basamağında durdu.
Mete kıkırdadı ve geriye, ona döndü. Saçları sol kaşının üstüne perçem perçem döküldü. "İnfaz perim sen mi olacaksın?" dedi.
"Belki de..." dedi Duru ciddiyetini koruyarak. "Ne duruyorsunuz, siz gidin. O burada benimle olacak."
Muhafızlar emri Korba'dan birebir işitmediği için yerinden kıpırdamadılar. Aksine Duru'ya sevimsiz bakışlar atıyorlardı. Duru öfkeyle soludu. "İyi o zaman, biz gideriz!" Kendisine yönelen tuhaf bakışların altında bu konuşmayı yapmak istemediği için, Mete'yi kolundan tuttu. Daha önce burada geçirdiği zamanlarda, onun kalabilmesi için ayarlanan odaya doğru Mete'yi peşinde yürüttü.
"Bu defa kaçışın yok, bana gerçekleri vereceksin" derken omzuna hafifçe çarpıp içeriye geçti.
Mete onun peşinden girerken, yüzünde keyifli bir ifade vardı. Bunun sebebi Duru muydu yoksa Korba'nın biraz önceki çöküşü müydü? Henüz net bir şekilde belli değildi.
"Kapıyı kapat!" dedi talimat vererek.
Mete tek kaşını kaldırıp fazla direnmeden kapıyı sertçe kapattı. "Ölümüm böyle bir yerde mi olacaktı? Ne kadar ilginç..." dedi küçümser bir ifadeyle.
Duru işaret parmağını dudağına bastırarak sessiz olmasını işaret etti. "Sana cezanı bizzat ben vereceğim!" diye bağırdı. Mete çatık kaşlarla onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu ama bir şey soramıyordu da.
"Şimdi cezanı çekeceksin, Albatros!"
Kız gözlerini yumunca, saçlarının aksine siyah olan, kıvrık kirpikleri birbirine girdi. Narin, ince bilekli ellerini estetik bir hareketle iki yanına açtı ve pembe dudakları büyülü sözleri mırıldamaya başladı. Mete ona bakınca adeta bir heykeli izliyor gibi hissediyordu. Sanki gerçek dışı ve olağanüstü bir varlık olan, en başından beri Duru'ymuş gibiydi. Belli bir süre öylece, hipnoz olmuş gibi onu izledi. Bir süre sonra hiçbir şey hissetmeyince şaşırdı. Onun büyü yaptığını görebiliyordu ama herhangi bir şey hissetmiyordu. Amacı neydi, nasıl bir büyü yapıyordu? Merak etti.
Birkaç dakikanın ardından büyü kendini göstermeye başladı. Duru'nun dudakları her kıpırdandığında etrafa tiz bir uğultu yayılmaya başladı. Başlarda duyulmayacak kadar tiz olan ses gitgide yükseliyor ve dayanılmaz bir çınlamaya dönüyordu. Bu o kadar rahatsız ediciydi ki, Mete ellerini kulaklarına bastırmak zorunda kaldı.
"Ne yapıyorsun?! Kes şunu!"
Duru nihayetinde büyüyü tamamlayınca, gözlerini araladı. Ellerini indirdi ve ciddi bir ifadeyle konuştu. "Bizi kimsenin duymasını istemiyorum," dedi. "O yüzden de bu sese biraz katlanmak zorunda kalacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiro"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...