Bir önceki bölümde beni kırmadığınız ve yaptığınız yorumlardan dolayı çok teşekkür ederim. İşte sırf bu yüzden size mutlaka yorum yapın diyorum çünkü beni yazmak konusunda teşvik eden sizler oluyorsunuz. :)
Bu bölümün uzun aradan sonra gelmemesinin ve erken gelmesinin asıl sebebi, o yorumlardır. Yine eksik etmeyeceğinizi umuyorum. :)
İyi okumalar dilerim. :)
***
Korba karşısında gördüğü adamı yeterince tanı-ya-madığını o an fark etti. İsmini bilmesi, geçmiş hayatının bir kısmına tanık olması veya kurduğu duygusal bağların farkında olması onu tanıdığı anlamına gelmiyor, aksine onun hakkında atladığı bir şeyler olduğunu ancak ve ancak şimdi fark edebiliyordu.
Çünkü bu gördüğü adam sahiden de kendisinden güçlü görünüyor, deyim yerindeyse herkesi parmağında oynatıyor ve nasıl yapıyorsa, her seferinde ölümle dans edebiliyordu. Bu gördüğü adam Mete veya Albatros olmaktan çok uzaktı. Kana boyanan yüzünden hiç silmediği karanlık gülümsemesi, kararlı ve korkusuz bakışları ile gerçek bir katilin ve ölümcül bir düşmanın siluetini görür gibi oluyordu.
"Ne o Theodor, biraz önce dışarıda hiç susmamıştın ama bakıyorum da şimdi pek konuşmaya niyetli değilsin," dedi Mete alaycı tavrını sürdürürken.
Korba onun daha başka neler bildiğini tahmin etmeye çalıştı fakat o kadar tekinsiz görünüyordu ki, anlamak mümkün değildi. "Adımı bilmen, adamlarının olması veya buradan canlı çıkman hiç mühim değil" dedi Korba.
"Mühim olan ne?"
"Kiminle oyun oynamaya çalıştığını bilmiyorsun."
"Ben o aşamayı çoktan geçtim, Theodor" dedi Mete gözlerine bakarak. Bir an olsun bakışlarını kaçırmamış, keskin bir kararlılıkla konuşmuştu. "Güç, bugüne dek hep senin yanında yer almış olabilir ama ben buraya, şartların el değiştirdiğini söylemeye geldim. Artık oyun yok, gerçekler var! Yaptıklarına karşılık verilecek cezalar, senden alınacak intikamlar ve tabii bir de canın var! "
"Yanlış yerde, yanlış adamı tehdit ediyorsun. Farkına varman için söylüyorum."
"Bu işin doğrusu ne peki?" dedi Mete merakla.
"İçinde bulunduğun bu şato ve dışarıdaki binlerce vampir... hepsi bana ait!"
Mete yüzündeki gülümsemeyi biraz daha büyüttü. Sanki bir çocuğa bakar gibi garip bir şefkatle bakıyordu. "Bir şeyi unuttun; burada sakladığın sırlar da sana ait, öyle değil mi?" dedi.
Korba şüpheli bir şekilde yüzünü astı. Mete'ye baktığında gözlerindeki kararlı ifadenin altında, birçok şeyi biliyor gibi görünüyordu ama bu sadece bir yanılsama da olabilirdi. Yine de bunu deşmek isteyip, istemediğine o an karar veremedi ve sessizliğini korudu.
Mete ondan ses çıkmayınca devam etti. "İçten içe haklı olduğumu kabul ediyorsun, biliyorum ve inan bana seni sandığın daha fazla tanıyorum" dedi.
"Benim hiçbir şeyi kabul ettiğim yok! Sadece senin nereye varmak istediğini merak ediyorum."
Yine başını ona yaklaştırıp, sözlerini zihnine kazımak ister gibi keskin ve net bir şekilde söyledi. "Dışarıdakiler, aslında burada ne sakladığını ve neyin peşinde olduğunu bilmiyor değil mi? Tıpkı Duru'nun bir cadı olduğunu bilmedikleri gibi... Tıpkı onu neden burada tuttuğunu bilmedikleri gibi... Tıpkı senin aslında ne büyük bir sahtekar olduğunu bilmedikleri gibi..." dedi ciddiyetle. Bu ciddiyetin yanında öfke de var gibi görünüyordu ama açık seçik belli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiros"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...