SAAT 03:36
ADLİ TIP MORGUSıradan insanların girmesinin mümkün bile olmadığı bina, sayısız güvenlik görevlisi ile korunuyordu. Vampirler için bile olsa tehlike oluşturabilecek kadar adam vardı. O yüzden içeriye girmek için otoparka açılan havalandırma boşluğunu kullanmışlar, yaşlı adamın verdiği direktifler sayesinde morga girmişlerdi. İlk defa bu işin içine girmesine rağmen Mete haddinden fazla rahat davranıyor, birilerinin onları görmesini veya yakalamasını çok da kafaya takmıyordu.
İçeri girmeyi başardıklarında, onları karanlık ve soğuk atmosferi ile, mahzeni de andıran, sayısız soğutucu dolabın bulunduğu morg karşıladı. Burası insanın ruhunu daraltıyor ve havadaki soğukluk, her ne kadar vampir de olsalar, hafiften tenlerini ürpertiyordu. Ölüm kelimesinin materyal olarak karşılığı tam olarak burası olabilirdi.
Mete etrafı incelerken, diğer adam dolapların kapaklarını açıyor ve içindeki cesetlerin ayak parmaklarına tutuşturulmuş isimlikleri kontrol ediyordu. Aradıkları isim Hande'ydi!
"Hala bulamadın mı?" dedi Mete alçak bir sesle.
"Bakıyorum."
"Fazla vaktimiz yok" dedi hatırlatarak. "Eğer her şey yolunda gittiyse, geriye sadece birkaç saatimiz kaldı."
Yaşlı adam kısık gözlerle ona baktı. Neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. "Neyi kontrol edeceğini hala söylemedin" dedi merakına yenik düşerek.
"Söylemeyi de düşünmüyorum."
"Anladım. Yine bir şeylerin peşindesin sanırım," dedi şüpheyle.
Mete yaşlı adama yaklaşıp "Sen niye gidip ona yardımcı olmuyorsun?" diye sordu ama aslında bu bir soru cümlesi değil, emirdi.
Yaşlı adam huysuzca burnunun ucunu kaşıyıp başını salladı. Ona itaat etmek konusunda kendi içinde çatışmalar yaşıyor ve bunu belli etmekten hiç çekinmiyordu. Diğer adamın yanına gidip, henüz kontrol etmediği dolapları açıp bakmaya başladı. Mete ise onları geri planda izliyordu, işin bu kısmını tamamen onlara bırakmıştı.
103 numaralı dolabın kapağını açan yaşlı adam, ayak tırnaklarında kırmızı ojeler olan bir cesetle karşılaştı. Parmağın ucuna asılı olan isimliği kontrol etti. "Hande E." yazıyordu ve hemen altında da ölüm tarihi vardı. Adam kimseye bir şey söylemeden çekmeceyi kendine doğru çekti ve cesedi tamamen dışarı çıkardı.
Otuzlu yaşlarının başında gibi görünen kadının alnının tam ortasında kanlı bir delik vardı. Aldığı hasar öylesine derindi ki vücudu hala kanamaya devam ediyordu. Dudağının kenarından ve alnından birkaç damla kan kulağının arkasına doğru ivmeli bir yol çizmişti. Yaşlı adam bunu görünce içgüdülerine yenilmemek için burnunu sıktı.
"Buldum!" dedi en sonunda.
Mete, cesedi üstünkörü kontrol ettikten sonra emin olmak için isimliği parmaklarının arasına alıp baktı. "Evet, bu!" dedi onaylayarak. Daha sonra künyeyi parmağından çıkarıp cebine koydu.
Kadının platin rengi saçlarından eser yoktu. Kafası tıraş edilmiş ve otopsi esnasında da birçok kesik açılmıştı. Fazlasıyla kötü görünüyordu. Ölü bir beden olmasına rağmen, vücudu hala kanamaya devam ediyordu. Dudağının kenarından süzülen kanın, midesindeki iç kanamaya bağlı olduğunu düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiros"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...