Öncelikle 100 yorum sınırını aşmamızın üzerinden çoook fazla zaman geçti, kusura bakmayın. fakat ailevi açıdan birkaç sağlık problemi atlattığımız için kendimi buraya tam olarak veremedim. Şu an şükür ki her şey yolunda ama yazmak konusunda birazcık hamlamışım. :D
O yüzden eğer akıcılıkta, imlada vb. bir sıkıntı varsa belirtin lütfen... İyi okumalar. :)
*****
Bir aileyi birbirine bağlayan en güçlü duygu, sadakattir.
İşte Korba tam da bu noktadan vurulmanın acısını yaşıyordu. Avucunda küçücük bir top haline gelen zarfı hala sıkı sıkıya tutuyor, acısını ufacık bir kağıt parçasından çıkarmaya çalışıyordu ama bu hiç mümkün değildi. Bu acının onu terk etmesi için öncelikle aralarındaki aile bağını koparan Marcel'in, hayatla bağının kopması gerekiyordu.
Çenesi gergin, dişleri birbirine hesap sorarcasına sıkıydı. Omuzları çökmüş, kalbi binlerce parçaya bölünmüştü. "Neden?" diye soruyordu kendi kendine. Bir cevap varmış ya da Marcel buna bir cevap verebilirmiş gibi...
Gözlerinin önüne gelen eski anılarda, Marcel ve arasındaki bağ hala varlığını koruyordu. O günleri hatırladıkça gözlerine hücum eden keder, neredeyse ağlamasına sebep olacaktı ama yüzyıllardır bu gözlerden tek bir damla yaş akıtmamış, her zaman dirayetli duran gücünden tek bir an bile bir şey kaybetmemişti.
Acısının diğer sebebi de buydu; güçsüz hissediyordu! Daha önce hiç olmadığı kadar, daha önce kendine yakıştıramayacağı kadar...
Başını önüne eğdi, mümkün olsa kendi içinde bir noktaya hapsolmak isterdi ama tek yapabildiği kim olduğunu ve nerede olduğunu unutmaya çalışmaktı. Şu an şu dakika bir katliamın pimini çekmiyorsa eğer, sebebi düşmanının ondan daha planlı hareket etmesindendi.
Albatros'u hiçbir zaman ciddiye almamış, yüzyılı aşkın süre boyunca kendini bir halk kahramanı haline getirmesine izin vermişti. Eğer isteseydi Mete'yi bu işin en başında durdurabilir, yok edebilirdi ama bilemezdi; bir gün bu adamın ailesiyle arasını bozacağını, gücünü kıracağını ve onu yok etmeye çalışacağını bilemezdi. Bilseydi, daha o ilk şenliğe katıldığı gün onun maskesini kaldırır ve kim olduğunu herkese gösterip, onu bizzat kendisi öldürürdü ama pişmanlık için artık çok geçti.
Pişmanlık şu dakikadan sonra ona hiçbir şey kazandırmaz, aksine sahip olduklarını da kaybetmesine yol açabilirdi. O yüzden her şeyi hesap etmeliydi.
Ama acısı kendisinden daha güçlüydü, beyni kederle zonkluyordu adeta. Bir şeyler yapmaz da rüzgarı kesmezse, orta yerinden kırılacak bir ağaç gibi hissediyordu kendini. Yıkılışı bundan sonraki bütün planları mahveder, olmak istediği adam asla olamazdı!
O yüzden başını kaldırdı ve dikleştirdi. Albatros ve Marcel için kafasında beliren iki son vardı ve bunları gerçekleştirmeden önce, topluluktaki üyelerle konuşmak istiyordu. Birkaç saate hepsi burada olacak, hüküm bugün verilecek ve bu iki sorun tamamen ortadan kaldırılacaktı, kararlıydı!
Avucunu açtı ve elindeki kağıda dalgın dalgın baktı. "İkinizden de bunun hesabını soracağım," dedi dişlerinin arasından konuşarak. Öfkeyle tıslayarak kağıdı fırlatıp attı.
O an kulaklarının içinde bir uğultu işitti. O kadar rahatsız edici bir sesti ki, üzerindeki kederli bulutu anında dağıtmıştı. "Neler oluyor?" dedi kendi kendine. Kulağının içinde giderek yükselen bir çınlama sesi işitiyordu. Geçmesini bekledi ama bu pek geçici bir şey gibi durmuyordu. Kulaklarını kapattı ama hala aynı tiz sesi işitiyor, sanki beyninin içine kadar giriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiro"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...