Phoebe Bridgers - I know the End
Bu bölümü dikkatli okuyun lütfen. Kaçırmamanız gereken detaylarla bezeli...
!!! Sonlara doğru Verda ile ilgili diyaloglar yeniden yazılmıştır. Sadece o kısmı okumak isteyenler okuyabilir!!!
....Meredith kendini sadece ona gösteriyor, onun sayesinde varlığını sürdürüyor, onun sayesinde yaşıyordu. Ama buna rağmen dönüp bir kere bile Theodor'a bakmadı. Gözleri Mete'nin üzerinde, elleri ve uçuşan kızıl saçları onun yüzünde dolanıyordu. Adeta ona kırılmak üzere olan bir cam parçasına bakar gibi özenliydi. Koruma altına aldığı şey bu kırılganlıktı belki de... Ama Mete bundan habersizdi.
Korba başını dikleştirdi, gözlerini Mete'ye odaklamaya zorladı. "Sen kimsin, Albatros?" dedi. Bunu sahiden soruyordu. Öfkesini bastıran korkunç bir dinginliğe teslim olmuştu. "Kimsin? Ne özelliğin var da, Meredith seni öldürmeme izin vermiyor?"
Mete bu sorunun cevabını bildiğinden, suskunluğunu korudu.
"Defalarca kez elime düştün, defalarca kez seni yakaladım, köşeye kıstırdım. Şu kadarcık kalmıştı, seni öldürmeme şu kadarcık..." derken iki parmağını birbirine yaklaştırmış, aradaki minicik açıklığı işaret ediyordu. "Sen kimsin de, seni benden koruyor?"
Mete gözlerini kapattı.
Bay Arthur... Nasıl bir aşk ki bu, geçmişte ve gelecekte de hala elleri sizin üzerinizde?
Cevap bekledi, o boşluğun dolmasını diledi ama Arthur'a dair hiçbir iz yoktu. Hala ve hala ortaya çıkma gayreti bile göstermemiş, kendini o boşluğun dibine gömmüştü. Belki de teorik açıdan sahiden ölmüştü, belki onları bir arada tutan büyü olmasa, cesedi çoktan Mete'nin bedeninin hudutlarından düşüp toprağa gömülecekti.
"Ne söylüyor?" diye sordu sonunda sessizliğinden sıyrılarak. "Meredith size tam olarak ne söylüyor?"
"Senin ne kadar işe yaramaz biri olduğunu," dedi Korba.
"Aksine..."
Korba, Meredith'i görmezden gelmeye çalışırken, gözlerini kaçırdı ve pantolonunun cebinden gümüş kaplama bir çakmak çıkardı. Parmaklarının arasından minik, görünmez, şeffaf dumanlar yükselirken Mete çatık kaşlarla onu izledi. Öfkesini neden ve nasıl dizginlediğini merak ediyordu aslında. Bunu başarmak, onun gibi adamlar için zordu. Belli ki Meredith'in onun üzerindeki etkisi hayli büyüktü, o an öyle düşündü.
"Sizi kontrol ediyor," dedi Mete kendi kendine. "Hep öyleydi, değil mi? Her şeyin sebebi oydu."
Korba için bunu duymazdan gelmek, bir tercihten daha fazlasıydı, bir zorunluluktu. Kendini hala korkunç bir sakinliğin sınırında tutmaya devam ederken, diğer cebinden deri kaplama bir defter çıkardı. Onun ne olduğunu anlamak zor değildi, Arthur'un günlüğüydü.
"Hiçbir şey bilmiyorsun," dedi Korba.
"Bilmiyor olabilirim ama anlayabilirim."
"Anlayamazsın da," dedi karşılığında. "Başlattığını sandığın savaş, Albatros... Bugün değil, burada değil, seninle veya onunla değil, benimle başladı! Yüzyıllar önce, yaşım kadar eski çağlardan beri onu yöneten benim. O hiçbir zaman bir defter, bir kalem ile kazanabileceğin kadar basit bir savaş değildi. Hiç olmadı. Bu savaş çağların savaşı ve seni öldürmüyor olmam," dedi sırıtarak. Defterin kapağını aralayıp sayfaları hızlıca çevirdi. "Yaşıyor olduğun anlamına gelmiyor. En az onun kadar ölüsün," derken gözleri defterdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiros"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...