BÖLÜM 16 - 'İNFAZ'

3.8K 337 399
                                    

Bölüm aralıkları neden uzun diye sorarsanız; yorum alma sıklığına bakarak karar veriyorum. Belirli bir sınır koymadığım için çoğunuz okuyup geçse de, benim için işler öyle basit değil. Duvara yazı yazmıyorum sonuçta arkadaşlar, tepki bekliyorum iyi veya kötü.

O yüzden bölüm sonunda birkaç kelime de olsa fikir ve düşüncelerinizi paylaşın lütfen. "YB" yazmanız hiçbir anlama sahip olmuyor çünkü. 

Teşekkürler, iyi okumalar :)

***

Kalabalığın coşkusu kanla dolu kadehleri yudumladıkça daha da artıyordu. Bu coşku Korba üyelerinin keyfini yerine getiren yegane şeydi. Biraz önce kardeşler arasında yaşanan yüzleşmenin etkilerini sadece bir saat içerisinde atlatmışlar, o kudretli görüntülerine tekrar bürünmüşlerdi. Dışarıdan bir gözle bakıldığında her şey yoluna girmiş gibi görünüyordu. 

Geriye kalan tek bir şey vardı artık, infaz edilecek kurban, Albatros! 

Mete büyük kapının arkasında, sıranın ona gelmesini büyük bir sakinlikle bekliyordu. Öyle ki bu sakinlik, muhafızları bile şaşırtmıştı. Onu zorla tutmaya çalışmalarına gerek kalmıyor, aksine Mete onları zorla yanında tutuyormuş gibi görünüyordu. Biraz önceki arbedeyi pür dikkat dinlemişti. Marcel ve Korba arasında yaşananların çoğunu işitmiş ama birçoğunu da -günlerce hücrede kalmasından dolayı- kaybettiği gücünden dolayı duyamamıştı. Marcel'in affedildiğini ilan ettiği için Korba'ya karşı olan öfkesi içini yakıp bitirecek güçteydi. Ama her nasılsa bu öfke, ona tehlikeli bir sakinlik de veriyordu. 

"Daha ne kadar bekleyeceğiz?" diye sordu, soğuk ve ürkütücü sakinlikteki sesiyle.

"Ne sabırsızsın, canına susadın herhalde!"

"Evet, bir an önce ölmek istiyorum," dedi yine aynı tonda. 

Muhafızlar çatık kaşlarla aynı anda ona baktı, bir şey söylemediler fakat, içlerinden küçük bir parçaları Mete'den ve sakinliğinden korku duymuştu. 

"Sıranı bekle!"

Korba kan kadehlerini yudumlayan ve coşan kalabalığa gururlu bir gülümsemeyle baktı. "Yerlerinize geçin," diye sessiz bir komut verip üyelerin hepsine -kardeşleri de dahil- nizami bir şekilde sıraya geçmelerini söyledi. 

Bütün üyeler yan yana geçerek kalabalığın önünde bir ip gibi dizildiler. Adeta o kalabalığı geride tutan bir barikat gibi görünüyorlardı, ki zaten amaçları da buydu. Bunu yapmalarının sebebi, biraz sonra Korba'nın planladığı şeye hiç kimsenin müdahale etmesini istemediklerindendi. Sıradan olanları, kendi işlerine alet etmek istemiyorlardı. Onlar sadece seyirciydi ve tek yapmaları gereken de, olanı biteni seyretmek olmalıydı.

Korba verandanın en uç noktasına doğru yürüdü. Kadehini havaya kaldırdı ve gerekli sessizlik oluşunca, konuşmaya başladı.

"Yüzyıllar önce bu topraklara ayak basmış ırkımın, değerli insanları! Biraz önce gördükleriniz hepiniz için birer ders, hepiniz için birer uyarı niteliğindeydi. Bana, kurduğum bu topluluğa yapılacak herhangi bir ihaneti affetmem mümkün değil!" Gözleri Marcel'i bulduğunda, kardeşi mahcup bir ifadeyle hafifçe boynunu büktü. "Ama şartlar ne olursa olsun, geride kalan ailemi yaşatmak ve yüceltmek de benim en esaslı görevlerimden! O yüzden bir daha böyle bir ihanetin olmayacağının garantisini sizlerin önünde ben veriyorum. Kuşkusuz zaman gelecek ve hepiniz bu topluluğun dolaylı da olsa bir parçası olacaksınız. O günleri görmek adına ve Korba Topluluğu adına sizi kadeh kaldırmaya davet ediyorum." Herkes coşkusuna eşlik ederek kadehlerini havaya kaldırdı. "Şerefe!" deyip Korba bir yudum aldı ve diğerleri de buna eşlik etti. 

ÖNSEZİ #2: ALBATROSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin