***Korba'nın komutunu işiten muhafızlar saniyeler içinde arka bahçede belirdi. Mete'nin kolunu sardılar ve ayaklarını yerden kestiler. Debelenmeye çalışsa bile başarılı olamadı çünkü güçlerini devasa kas kütlesinden alıyorlardı. Öyle kaslı ve iri yarı adamlardı ki, Mete aralarında çelimsiz görünüyordu.
Onu içeriye götürmeden önce, "Efendim, onu da mı hücreye kapatacaksınız?" diye sordu biri.
Korba, Duru'nun başucunda onun iyileşmesini beklerken, ondan gözünü bile ayırmadan konuştu. "Evet, çabuk onu buradan götürün!" dedi. Kendini dizginlemeye çalıştığı, sert çıkan ses tonundan bile belli oluyordu.
"Ama efendim, hücre zaten dolu."
"Umurumda bile değil, sadece size söylediğimi yapın!" dedi Korba. "Ne zamandan beri emirleri sorguluyorsunuz?!"
"Emredersiniz efendim!"
Mete'yi çekiştire çekiştire götürürlerken Duru gözlerini bir an olsun ondan ayırmadı. Bir ara Mete'nin de ona dönüp baktığını fark etti. Biraz önce söyledikleri kulağında çınlıyor gibiydi. Neden böyle bir şey yaptığını çözmeye ve anlamaya çalışıyordu. Ama cevapları alabileceği kişi o değil, hemen yanında duran adamdı. Onu zorla içeriye sokarlarken nihayetinde bakışlarını Korba'ya çevirdi.
"Ne oldu öyle?" diye sordu merakla.
"Hiç, hiçbir şey. Alçak herif bana zarar vermek için seni kullandı," dedi. Elleri hala titriyor, korkusunu ele veriyordu. Duru'nun yüzünü hafifçe okşadı. "İyisin değil mi?"
Başını yavaşça sallarken, onun bu korkusunun ne kadar samimi olduğunu sorguladı. "Ben iyiyim de, sen söylediklerini duydun değil mi? Ona beni bıçaklamasını sen mi söyledin?" derken gözlerine baktı. Korba'nın siyah gözleri bir anlığına farklı bir noktaya kaydı. Duru onun gözlerini kaçırdığını fark edince derin bir nefes aldı. "Neden, neden böyle bir şey isteyesin ki?"
Pişman olmuş bakışlarla özür diler gibi bakıyordu. "Yanlış anlamışsın, ona ben öyle bir şey söylemedim. Sana zarar vermek isteseydim bile, ona ihtiyacım olmazdı." dedi Korba.
Duru tereddütle kaşlarını çattı. Bu cevaptan pek tatmin olmamıştı ama haklı bir payı da vardı. Zarar vermek konusunda birine ihtiyacı olmadığını bilecek kadar gücünün farkındaydı. "Ama o öyle söyledi, sana testten geçip geçmediğini sordu. Kulaklarım gayet iyi işitiyor."
"Saçmalıyordu sadece."
"Neyi test ediyordun?" diye sordu Duru.
"Test falan yok, ne dediğini kendi de bilmiyor."
"Tamam, belki senin kadar iyi işitemem ama ben ne duyduğumu gayet iyi biliyorum. Benden ne saklıyorsun, onunla ne konuştun? Neden öyle bir anda bana zarar vermek istesin ki, bu mantıklı değil," dedi anlamaya çalışarak. Sahiden aklından ne geçmişti? Merak ediyordu.
"Bırak bunları, senin iyileşmen şu an daha önemli, Duru" dedi Korba. Sahici bir endişe ses tonunu bile değiştirmişti. Ama hala gerekli cevabı vermiyor, vermekten de kaçınıyordu.
"Sorduklarıma cevap istiyorum, beni oyalamanı değil."
Korba karmakarışık duygular içinde olduğu için hangisini yansıtması gerektiğini hesap edemedi. Bir anlık öfke patlamasıyla bağırmaya başladı. "Hiçbir şeyi test etmiyordum, diyorum! Anlamıyor musun? Tek istediği buydu ve elde etti de... Seni kullanarak bana zarar vermek istiyor sadece!" dedi öfkeli bir hırsla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampire"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...