"Beni özgür bırakan sendin, Duru.
Kanatlandığım için beni suçlayamazsın."
Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı.
Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı.
Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...
Birsavaşbaşlatmakistiyorsun yani?Azizlerinçağında. Ölümsüzolmakistiyorsun yani? Dolubirtabancayla. Birsavaşbaşlatmakistiyorsun yani? Bam, silahateşlendi Arzuladığınşeyacı Kalemkılıçtangüçlüdür O zamannasılbu hale geldik? Ah Tanrım, Tanrım! Yalancılarla denize açıldık Parayısuçladık Eğertarihölüpgittiyse O zamannasılbu hale geldikTanrım? Tanrım, Tanrım! Eğergeçmişölüpgittiyse O zamannasılbu hale geldikTanrım?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zamanın aktığı, ölümün yaklaştığı, oyunun zirveye ulaştığı bir andaydı. O anın içindeydi ama o andan olabildiğince uzaktı. Kaderin çizgisi keskin bir yol ayrımına sürükleyecek, kararlar hiç olmadığı kadar kılıçların yerini tutacak, ölüm, ölümsüzlüğün üzerine bir sis olup çökecekti.
Ve geride kalanlar, onlar ne talihsizdi ki, bu muhteşem hayat demetine dair hiçbir şey bilmeden yaşayıp ölecekti.
Onsuz kurtuluşun olmadığını biliyordu, Mete. Arthur'la çıktığı bu yolun, onsuz devam etme olasılığı o kadar düşüktü ki, daha en başında yenilgiyi tıpkı onun gibi iliklerine kadar hissediyordu. İki asrı aşkın süredir paylaştıkları tek şey etten, kemikten bir beden değildi. Geçen zamanla birlikte, geleceğe dair kaygıları ve geçmişle hesaplaşmaları onları bir bütün haline getirmişti. Artık hisleri de ortaktı ve bu şanssız ortaklık, Mete'nin amaçlarını kökünden değiştirmişti. Arthur'un hayatla olan kavgasını ayırmakla uğraşmayacaktı artık, bu geçmişte kalmıştı. Şimdi asıl amacı o kavgada yumruk atan taraf olmaktı.
Bunu öyle iyi özümsemişti ki, adımlarının onu getirdiği bu noktaya şaşırmıyordu.
Göz ucuyla, avucunda tuttuğu iskambil kağıdına, Karo As'a baktı.
"Theodor..." diye mırıldandı.
Kartın arka yüzünü çevirdi. "Neden?" yazıyordu. Arthur'un inci gibi el yazısıyla üzerine basa basa sorulmuş bir soruydu bu: Neden? Harflerin üzerinden o kadar çok geçmişti ki, kartın ön yüzünde hafif bir kabartı oluşmasına sebep olmuştu. Arthur ömrü hayatı boyunca cevabını aradığı bu sorudan, öldüğünde dahi kurtulamamıştı ve şimdi de o sorunun peşine düşmesi için geride bir varis bırakmıştı.