Kitabımızda bundan sonra ((( bu şekilde parantez içinde belirli zaman aralıkları vereceğim. Bu parantez içleri flashback sahneleridir! O günü yaşıyor gibi anlatacağım için aklınız karışmasın! )))** BİRKAÇ GÜN SONRA **
Şatonun büyük toplantı odası bugün büyük bir sorguya tanık olacaktı. Genelde Korba Topluluğu içindeki krizlerin, acil durumların ve yapılması gerekenlerin tartışıldığı bu oda, ilk defa bir yargı mahkemesi gibi kullanılacak ve hainin kim olduğu konusu nihayete erdirilecekti.
Korba ilk defa kendi başına bir karar alacak olmaktan dolayı, biraz endişeli ve biraz da gergindi. Ona bir akıl verecek, yol gösterecek diğer adamları etrafında yokken kendini psikolojik açıdan güçsüz hissediyordu. Hali hazırda hainin kim olduğunu teyit edecek olması da bu gerginliğin yukarı tırmanmasına sebep oluyordu.
"Kim olduğunu öğrenince sence ne yapmalıyım?" diye sordu dalgın dalgın.
"Ona sen karar vereceksin, ipler senin elinde" dedi Duru. Bu duruma geleceğini asla tahmin edemezdi ama Korba için endişeleniyordu. O katı, sert ve her zaman soğuk olan adam ilk defa yüzünde bariz bir kederle karşısında duruyordu. Acı çektiğini görmemek için kör olmak gerekirdi.
"İpler benim elimde falan değil, Duru. Ben çoktan ucunu kaçırdım," dedi Korba. "Üçüyle de ayrı ayrı konuştum ama hala ne yapacağımı bilmiyorum, karar veremiyorum. Bu işin içinden nasıl sıyrıksız çıkılır ki?" Aslında Duru ile değil de, kendiyle konuşuyor gibiydi.
"Biliyorum çok zor bir durum ama eğer asıl haini öğrenmezsen de, kardeşlerinle olan eski iletişimine geri dönemeyeceksin," dedi. "Sana söylenen bir yalan olduğunda, doğrusunu öğrenmek için yanıp tutuşursun ve şüphe gün geçtikçe seni yıpratır."
Korba başını hafifçe kaldırıp ona baktı. Ondan akıl alıyor olma fikri kulağa komik geliyordu. Sonuçta Duru ile aralarında 6 Asırlık bir yaş farkı vardı ama hakkını vermeliydi ki, bu akıl verme işini yaşına rağmen layıkıyla yapıyordu. Ona bakınca kendini bir nebze de olsa güvendeymiş gibi hissediyordu, tam aksi olması gerekirken...
"Haklısın sanırım. Daha şimdiden şüphe yüzünden onlara karşı eskisi gibi davranamıyorum," dedi itiraf ederek. "Onlara bakınca artık kardeşlerimi değil, bir hain görüyorum ve bu benim bütün gücümü tüketiyor."
"Ve senin geriye sadece birkaç günün kaldı," dedi Duru hatırlatarak. "Güçlü olmazsan eğer istediğin şeyi nasıl başaracaksın ki?"
"Evet, şu tören... İptal etmem mi gerekiyor sence?"
Duru dudaklarını bilmiyorum der gibi büzdü. "Bilemiyorum. İptal edersen eğer Albatros'a onun kazandığını söylemiş olursun sanırım," dedi tereddüt ederek.
Korba gülümsedi, bu tebessümün arkasında bir onay gizliydi. "Yine doğru! Eğer iptal edersem bundan büyük bir haz duyacağına ben de eminim," dedi. "Ama o hazzı tadacak kadar yaşamayacağını da biliyor olmalı" diye de ekledi.
"Onu öldürmek konusunda kararlı görünüyorsun."
Korba başını usul usul salladı. Gözü bir an boşluğa daldı, aklından her ne geçiyorsa kaşları çatılmış, alnındaki çizgiler ortaya çıkmıştı. "Öyle bir planım var ki, hayatında eline her ne geçtiyse hepsini bir anda kaybedecek. İtibarını, adını ve sevdiklerini..." dedi.
"Zaten öldüğünde bunların bir anlamı kalmaz ki," dedi Duru.
"Pek öyle sayılmaz. Geride onu hatırlayacaklar için ölümü bir işkence olacaktır," dedi. "Eğer onları sahiden seviyorsa, ölmemek adına direnecektir. Ama ben tekrar bu şatodan sağ çıkmasına izin vermeyeceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #2: ALBATROS
Vampiro"Beni özgür bırakan sendin, Duru. Kanatlandığım için beni suçlayamazsın." Albatros kafesin dışındaki özgürlüğü yeniden tattı. Acıları peşine takarak, kanatlarını kanlı günlere doğru açtı. Ama zihnine çöken karanlık pusun altında hiç kimsenin göreme...