BÖLÜM 19 - 'TABLO'

3.7K 295 370
                                    


Yorumlar için teşekkür ederim. :)))

Okuyup bitirdiğinizde bir yorum bırakmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar. :)

***

Ada masanın üzerindeki siyah, deri kaplama deftere baktı. Kenarlarının rengi atmış, beyaza dönmüştü ve uzun yıllar öncesine ait olduğunu belli edercesine yıpranmış görünüyordu. Ama içinde yazılanları hiç merak etmiyor, aksine onu okursa eğer bir daha Mete ile bir araya gelemeyeceğini düşünüyordu. 

"Beni buraya bunun için getirdiğin değil mi? Gerçekleri öğrenip senin peşini bırakmamı istiyorsun. Tek derdin bu!" dedi Ada. 

"Evet, bunu açıkça yüzüne söylediğimde beni ciddiye almamıştın. Sanırım gerçekleri somut olarak görmeden de ciddiye almayacaksın," dedi Mete. "Defteri oku, gerçekleri öğren ve git. Bu kadar basit!"

Ada buruk bir şekilde gülümsedi ama yüzünde daha çok hüzün ve keder gizliydi. Mete'nin bunları isteyerek söylediğine inanmıyordu. "Sana bunları efendin mi yaptırıyor?" diye sordu. 

"Kendi irademle de kararlar alabiliyorum, Ada."

"Hiç öyleymiş gibi görünmüyor. Kendi iradene sahip olsaydın eğer ölülerin konuşamayacağını veya geleceği göremeyeceğini bilirdin," dedi Ada. 

"Tıpkı bizim onları göremediğimiz gibi..."

"Lafı çevirme, Mete! Ne demek istediğimi gayet iyi anlıyorsun. Ne bir ölü sana yardımcı olabilir, ne de sen bir ölüye" dedi ve ekledi. "Bu durumda ortadan kaybolduğunda kime gidiyorsun? Geleceği kimin sayesinde biliyorsun? O karmaşık zihninde daha başka neler saklıyorsun?" dedi Ada. 

Mete yüzüne ciddi bir ifade oturttu. "Ben de biraz önce seni kendinden emin görünce, olayı anladığını sanmıştım. Beni hayal kırıklığına uğrattın," dedi. "Halbuki konuşmanın başında gayet iyi çıkarımlar yaparak beni şaşırtmıştın. İçeridekileri küçümsüyorsun ama şu an sen de onlardan farklı sayılmazsın."

Ada öfkeyle kaşlarını çatınca, masmavi gözleri gölgelenip koyu griye dönüşmüştü sanki. "O kadar da kendine güvenme! Her şeyi anlıyorum fakat sana kendiliğinden söyleme hakkı tanımak istedim sadece" dedi kendine güvenerek. "Eskiden her şeyi tek çırpıda anlatırdın, şimdi ise benim anlamamı bekliyorsun. Ne garip!"

"Bak işte bu özgüveni görünce, insan sahiden de bir şeyler bildiğini düşünüyor ama aslında hiçbir şeyden haberin yok," dedi Mete. Ses tonundaki küçümseyici tınıyı Ada duymazdan geldi.

"Öyle mi?" Kollarını göğsüne kavuşturdu ve geriye yaslanıp, başını dik tutarak konuşmaya başladı. "Söylediğim gibi, ölüler ne seninle konuşabilir, ne de geleceği görebilir... Bu durumda deli gibi hizmetine koştuğun ve bilgi vermekten kaçındığın efendin, aslında yaşıyor olmalı" dedi.  

Mete gözlerini hafifçe açtı ve onunkilere baktı. Başını sağa doğru yatırarak gülümsedi. "Ve işte biraz önceki zeka pırıltısını yine gözlerinde görebiliyorum!" dedi takdir ederek. 

"Bildiğim kadarıyla bugüne kadar tanıdığın ve sana yardım edebilecek bütün cadılar, doğal veya dolaylı yoldan öldüler" dedi Ada. "Ve senin söylediğine göre de ölülerin dirilmesini istiyorsun ama bunun öncesinde, illaki yaşayan bir cadıya ve onun gelecek görülerine ihtiyacın var."

"Eee?"

"Eeesi şu ki; ya benim bilmediğim bir zaman diliminde biriyle tanıştın, ya da hali hazırda tanıdığım biri için çalışıyorsun. Ama işin ilginç tarafı Duru ve Cihan'dan başka, yaşayan bir cadı bulmak imkansız" dedi. "O ikisine çalışmadığına veya artık efendin olmadığına emin olduğuma göre... Yoksa bütün bunları sana yaptıran isim Verda mı?" diye sordu. 

ÖNSEZİ #2: ALBATROSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin