Uyuyunca geçer sandığım ağrılarım uyanınca da devam edince yüzümü ekşitmeden edemedim. Cidden acıyorladı. Kollarımdaki ve vücudumdaki morlukları konuşmak bile istemiyorum.
Yavaşça doğrulup komodinde ki telefonumdan saate baktım. Öğlen ikiye geliyordu. Bugün ki dersleri de kaçırmıştım ama Emirhan'dan alırdım notları. Yani şimdilik öyle sanıp umutlanmak daha iyi gibiydi.
Yataktan tamamen kalkınca aynaya bakma ihtiyacı hissetmiştim. Yüzümde oluşan herhangi bir kusur oldu mu merak ediyordum. Polat'ın da benim de en dikkat ettiğimiz şeydi yüzlerimiz. Bu yüzden ikimizde birbirimizin yüzlerine çalışmamıştık ama yine de kontrol etmekte yarar vardı.
Ayna karşısına geçtiğimde derin nefes bıraktım dışarıya. Yorgunluktan şişmiş göz altlarım ve yeni uyandığımdan dolayı şişmiş yanaklarımdan başka birşey yoktu.
Mutfağa gitmeden komodin de ki telelfonumu alıp ilerlerken Görkem'e mesaj yazdım.
Noyan Kömürcü: Kahvaltıya bekleniyorsun
Telefonu yemek masasına bırakıp buzdolabını açtığımda domates ve salatalık karşılamıştı beni. Görkem'in başlattığı Emirhan'la devam ettirdiğim bir tenecere yemeği saymıyordum bile çünkü çoktan bozulmuştu. Onu buzluktan çıkarıp yıkamak için tezgaha koyduğum sırada zil sesi kulağıma ulaştı. Yavaş adımlarla kapıya ilerleyip açtığımda Deniz'i görmek şaşırtmıştı beni.
"Müsait miydin?"
"Tabii ki gel" Heyecanım kalbime vurmuştu. Hatta sürekli kal bile demek istiyordum.
"Sana çorba getirdim. Umarım seversin" Kapıdan çekilip geçmesi için ona yol verdim. Resmen sessiz yemek çığlıklarımı duyup gelmişti.
"Sıcak daha. Hemen koyalım soğumadan" Deyip mutfağa yönelmişti. Bende arkasından hem şaşkınlık hem de mutlulukla ilerliyordum.
Üst dolaptan kâse çıkarıp tenceredeki çorbayı yavaşça kâseye dökdükten sonra önüme bıraktı. Daha sonra kendisi de karşıma oturmuştu. Elle yememi mi bekliyordu sanırım?
"Kaşık?"
"Ha pardon! Dur!" Birdenbire ayağı kalktığı için sandalye yerle birlikte kötü bir ses çıkarmıştı. İkimizin de yüzü anında hoşnutsuzlukla bürünmüştü. Kaşığı önüme koyduktan sonra geri yerine oturdu. Sandalyeyi güzelce çekerek bu sefer.
"Emirhan nerede?" Sormadan edememiştim.
"Başı ağrıyor biraz. Yarın seni görmeye geleceğini söyledi." İçimde kocaman bir istek vardı, git gör diyordu ama yapmadım. Yapamadım.
"Geçmiş olsun dileklerimi ilet lütfen." Şuanlık elimden bu gelebilirdi.
Zil sesi tekrar duyulduğunda ikimizde dış kapıyı göremesekte refleks olarak bakışlarımız mutfak kapısını bulmuştu. Tekrar çaldığında yerimden kalkıp kapıya ilerledim. Deniz'le yalnız kalabildiğim kısıtlı süre anca bu kadar olabiliyordu işte. Sinirlenmiştim gelene.
Görkem. Sinirlenemedim çünkü onu ben çağırmıştım.
"Ne kadar mutlu oldun öyle geldiğime."
"Sorma sorma." Daha geç görebilirdin mesajı...
Oda içeriye geçtikten sonra mutfağa yönelmişti. Dejavu etkisi yaşarken hızlıca kendime gelip bende koşar adım ilerleyip mutfağa girdim arkasından.
Denizle Görkem kısa bir selamlaşma yaşadıktan sonra şimdi hep beraber çorba içiyorduk. Kim yapmışsa cidden çok iyi olmuştu. Mekanın adını sormayı unutmamalıydım.
"Ben kalkayım artık. Hem Emirhan da bekliyor" Bu kadar çabuk gidiyor olması beni içteniçe üzmüştü ama Emirhan'ı da o durumda yalnız bırakmak olmazdı. Sakince kafamı sallayıp kalktığımda Deniz'de kalkmış Görkem'e elini uzatmıştı görüşürüz anlamında. İkisi tokalaştıktan sonra beraber dış kapıya ilerledik. İster istemez yüzüm düşmüştü.
"Yarın görüşürüz." Deyip yanağımdan öpmüştü. Gelmesi zaten beni şoka uğratmışken bu çok fazla güzeldi. Ben de görüşürüz dedikten sonra bahçemden çıkana kadar sırtını izledim.
"Noyan! Sden'de ki yazdı sabah. Çabuk gel!"
Mekanın adını sormayı unutmuştum...