Medya: Lisa'sız bir Alex.
LİSA
Soyunma odasına geldiğimde arka kapıdan yukarıya doğru çıkan merdivenlere oturup bir sigara yaktım. Ne üzerimi değiştirmiş ne de kızların ucuz göz kalemlerinden birini kullanmıştım. O kadar gergindim ki sigarayı içime bile çekmiyordum. Çektiğim nefesi ciğerlerime ulaşamadan hızlıca dışarıya verdim. Şimdi etrafım sigaranın gri dumanıyla çevrelenmişti.
Ted'in kulüpte olduğunu Tezgah 2'ye bakan Embry'nin bile işinin başında olduğunu gördüğümde anlamıştım. Ted'in olmadığı zamanlar yerini kardeşine verip diğer kısımdaki odalardan birine gider ve sabah olana kadar kendi yaptığı otlarından çekerdi. O da benim gibi eskilerden sayılırdı. Bu yüzden kimse ne yaptığına karışmıyordu. Ama Ted'in gelişiyle birlikte yan gelip yatma devrimiz kapanmıştı. Embry'nin yaptığı gibi işime geri dönmeliydim. Aslında bu alışkın olmadığım bir şey değildi. Ted iki ayda bir ortadan kaybolurdu ve ben de bu fırsatı sonuna kadar değerlendirirdim daha sonraysa sesimi keser eski tempoma geri dönerdim ama, hayır. Sallamayı bir türlü bırakamadığım ayağımdan belliydi. Artık eskisi gibi hissetmiyordum.
Eskisi. Böyle deyince çok geride kalmış bir zamandan bahsediyormuş gibiydim ama öyle değildi. Yine de bir şekilde beni değiştirmiş, ne olduğumu ve nereden geldiğimi unutmamı sağlamıştı. Yalan değildi, bana gülümseyip bir bifteğin sulu bir şekilde nasıl kızartılacağını öğretirken diğer tarafımın bencil bir orospu olduğunu unutmuştum. Rachel'ı, Ted'i, onun bitmek bilmeyen müşterilerini.. Kulüpten erken çıkabilmek için fırsat kollar olmuştum. Çünkü artık biri beni oldukça sabırsız bir şekilde bekliyordu. Bu düşünceyle birlikte kalbim ezilince ağzımdaki sigarayı yere atıp onu öfkeyle ezdim.
Bunu sevmemiştim. Hatta bundan nefret etmiştim. Ne oluyordu bana? Neden olmadığım biriymişim gibi hissediyordum? Neden yanımda yatmasına alışmıştım? Neden bu gece yapacağım iş hakkında ona yalan söyleme gereği duymuştum? Cevap oldukça basitti fakat benim için de bir o kadar ağır.
Çünkü Alex beni bu şekilde asla kabul etmezdi. Çünkü Rachel onun aradığı gibi biri değildi. Çünkü onu kaybetmek istemiyordum.
İkinci sigaramı da bitirdikten sonra soyunma odasına geçip üzerimi değiştirdim. Kısa siyah eteğim, göğüs kısmı dantelle kapanmış mavi şeffaf üstüm, ayaklarımdaki lacivert topuklu ayakkabılar ve gözlerimdeki siyah kalem ve rimelle birlikte artık tipik bir Rachel gibi görünüyordum. Lisa'ya ait tek şey gözlerimdeki hüzündü. Ne zaman soyunma odasından çıkmadan önce aynaya baksam bunu görürdüm. Kapıdan dışarıya çıktığım an ise gözlerimin üzerini bir buz tabakası kaplardı. Bu sefer bunu becerememiştim.
Soyunma odasından bara açılan koridoru bitirmiş yukarı çıkan merdivenlere doğru yöneliyordum ki biri kolumu tutarak beni engelledi.
"Patron seni bekliyor." Ray. Bu Ray'di. Ted'in sağ kolu. Siyah takım elbisesi ve nadiren çıkarttığı siyah gözlükleriyle birlikte tepemde dikiliyordu. Kocaman bedeninin gölgesi altında kalmıştım. Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken konuştum.
"Yukarıya çıkmam gerek." Ama bir işe yaramamıştı. Gözlerini ileriye dikerek beni de peşinden sürüklemeye başladı.
"Önce patronla konuşacaksın küçük kız."
Kalabalığın arasından geçip Ted'in odasına giden sessiz yolda ilerlerken ona ne söyleyeceğimi düşünme fırsatım bile olmamıştı. Daha çok kayıp yere düşmemek için uğraşıyordum. Ray'in her adımında topuklu ayakkabılarım yana doğru eğriliyordu. Si-ke-yim!
Ray, beni aralık olan çelik kapıdan içeriye doğru ittirdiğinde yeri yalamamak için sıkıca kapının koluna tutundum. Sanırım Ted çevirdiğim bu küçük oyuna sandığımdan daha fazla sinirlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küllerin Doğuşu
General FictionEtraftaki onca insana rağmen, yalnız. Duyduğu tüm çığlıklara rağmen, sessiz. Ettiği tüm yeminlere rağmen, günahkâr. Bulanıklığın tam içinde, kurtuluştan çok uzakta. Küllerin Doğuşu, iki umutsuz ruhun hikayesi.. Peki aşk, yetebilir miydi külleri yeni...