Küllerin Doğuşu | #26

433 21 7
                                    

Medya: Yatak odasından 1 adet  Alex&Lisa.

LİSA

Bu.. garipti.

Kesinlikle rahatsız ediciydi ve avuçlarımın yapış yapış olmasından hoşlanmamıştım. Parmak eklemlerim sızlıyordu. Kendimi tuvalete götürülen bir köpek gibi hissediyordum. Ellerim titremeye başlamıştı. Hemen şimdi kaçıp gitmek istiyordum. Buhar olup havaya karışmak.

"İyi misin?" diye sordu başını biraz yere eğerek. "Tuhaf görünüyorsun." Gözlerim hemen yanımda birleşmiş ellerimize kayınca daha da kaskatı kesildim. Kendi elimi göremiyordum. Yoktu. Kaybolmuştu.

"Daha bitmedi mi?" Sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım. Adımlarım ona uymuyor, birleşmiş ellerimize baktığımdan kendi önümü göremiyordum. Cevap vermeyince daha mantıklı bir cümle kurmaya çalıştım. "Bundan. Yorulmadın mı yani?"

"Sadece el ele tutuşuyoruz." dedi ama sonlara doğru sesi bu söylediğine cevap istermiş gibi çıkmıştı.

"Aynen öyle. Hem de barın önünden beri. Neredeyse 20 dakika falan oldu. Deli gibi görünüyoruz." Beklemediğim bir anda durduğu için fark edememiştim. Gözlerim ellerimizde dümdüz yürümeye devam ederken geri çekilmemle birlikte dengemi kaybettim. Kendimi tuttuğum elinin koluna tutunarak dengeleyebilmiştim.

"El ele tutuşmaktan yorulduğunu mu söylüyorsun?" dedi gülüşüne engel olmaya çalışarak. Ama gözleri çoktan kahkahayı basmıştı bile. "Hem de yürümen için seni çeken benken?" Gözlerimi onun gözlerinden uzak bir yere kaçırdım.

"Ayrı yürüsek olmuyor mu?" Parmaklarım parmakları arasında kıpırdandı. "Elimi hissetmiyorum da. Kıracakmış gibi tutuyorsun." Dudaklarını birbirine bastırıp gülerken başını tekrar yere eğdi. Bunu çok sık yapıyordu. Böyle yaptığında kendimi uzun kirpiklerine bakarken yakalıyordum.

"Çocuk gibisin." dedi gülmeye devam ederken. Yeniden yürümeye başladığında ise elimi serbest bırakmıştı. Omuz silkip boşta kalan parmaklarımı sırt çantamın kayışlarını kavramak için kullandım.

"On sekiz yaşındayım. Çocukluk yıllarım biteli çok oldu."

"Hiç sanmıyorum." Başımı kaldırıp yüzünü görmeye çalıştım. Gece mavisi gözleri ilerideydi. "Hala küçük bir kızsın. Ne olduğunu sormasam yol boyunca kıvranmaya devam edecektin, yanlış mıyım?"

"Peki sen nesin?" Daireme ulaşabilmiştik. Hızımı arttırıp kapıya doğru yürürken başımı geriye çevirip ona alayla bakmaya çalıştım ama gözlerimde bariz bir sinir vardı. Benimle alay etmesinden hoşlanmamıştım. "Sübyancı mı? Küçük kızlarla çıkmak istemen falan. Yaşlı bir sapık olmak için tüm özelliklere sahipsin."

İlk defa anahtarı ilk sokuşta deliğe geçirebilmiştim. O bana yetişmeden önce kapıyı açıp içeriye süzüldüm. Sırt çantamı askılığın önüne bıraktığım sıra da o da gelmişti. Ben mutfağa geçerken kapıyı kapatıp peşimden geldi.

"Seni sinirlendirdim mi? Üzgünüm." Hayır, değildi. Arkamı dönüp yüzüne baktım. Hem de hiç üzgün değildi. Kaşlarım istemsizce çatılıyordu.

"Üzgün değilsin." dedim kabaca. "Yaşlısın ve sapıksın. Terliğin altına yapışan sakız gibisin."

"Bana tekme atmak istediğin hissine kapılıyorum. Kaçmalı mıyım?" 

Ellerimi yumruk yapıp ayağımı sertçe yere vurma isteğime karşı gelmeye çalıştım ama dişlerimin birbiri üzerine kapanmasına yapacak bir şeyim yoktu. Sinirliydim. Beni sinirlendirmişti. Hem de bir dakika kadar kısa bir süre içinde. Tamam, normalde de çabuk sinirlenen biriydim ama sayesinde çıtayı yükseltmiştim.

Küllerin DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin