5.BÖLÜM | KABUL

23.4K 1.3K 83
                                    

Yardımcı odaya girdiğinde yanına doğru yürüdüm.

"Ali'nin annesi ve babası nerede?"

"Bahçede çay içiyorlar." Gözlerimi kırpıştırdım. Yok artık! Bu kadar umursamaz insanlar görmemiştim.

"Beni oraya götürür müsünüz acaba?" Kafasını sallayıp önden yürümeye başladı. Bir kapıdan geçtikten sonra bahçe kapısının önünde durduk.

"Oradalar..."

"Teşekkürler." Yardımcı yanımdan ayrılırken ben de kapıdan geçip yanlarına doğru gittim. Rahatlıkları göz kamaştıyordu gerçekten.

"Nasıl geçti?" Babasının sorusu üzerine ona baktım.

"Size nasıl geçtiğini anlatmayacağım." İkisi de şaşkın gözlerle bana baktı.

"Ne demek anlatmayacağım? Oğlumla ilgili her konuyu anlatmak zorundasın bana." Tek kaşımı kaldırdım.

"Sebep?"

"Çünkü oğlum." Kafamı sağa çevirip güldükten sonra tekrar onlara baktım.

"Biyolojik olarak oğlunuz, evet. Ama duygusal olarak değil." Kadın masadan öfkeyle kalkıp karşıma dikildi.

"Sen kimsin? Gelip benimle nasıl bu kadar rahat konuşabilirsin." Bu defa öfkelenen bendim. Yine aynı şeyi yapıyordu.

"İstediğim rahatlıkla konuşurum. Ben sizin hizmetçiniz değilim. Size bir şeyler açıklamak zorunda da değilim. Ve bu arada Ali'nin psikoloğa ihtiyacı yok. Fakat siz gitseniz daha iyi olur. Fazlasıyla ihtiyacınız var." Kadın gözlerini büyülterek bana birkaç adım daha attığında kocası onu durdu. Tek kaşımı kaldırdım.

"Aaa! Eşiniz sizi durdurmasa beni dövecek miydiniz yoksa?" Dudağımı büzdüm. "Sinirlerinizi kontrol etmelisiniz." Kadın kocasından kurtulmaya çalıştı.

"Bırak beni Metin! Şu kıza haddini bildiriyim. Benimle böyle konuşmak neymiş görsün." Gülümsedim.

"Bana haddimi bildirecek en son kişi sizsiniz. Tekrar söylüyorum. Ali'nin hiç bir yardıma ihtiyacı yok. Sadece bir anneye ve babaya ihtiyacı var. Ona bu imkanı sağlayın. " diyerek yanlarından ayrıldım. Kapıdan çıkarken Ali'yle karşılaştığımda başta şaşırsamda umursamayıp gittim. Konuştuklarımızı duymuş olmalıydı.

Çantamdan telefonumu çıkarıp annemin numarasını tuşladım ve kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Anneciğim, çıktım evden."

"Aaa, nasıl geçti kızım?"

"Aslında Ali'yle, yani yeni hastayla iyi geçti. Ama annesiyle problem yaşadık. Ben gerçekten böyle bir anne görmedim. Gözlerim seni aradı gerçekten." Güldü.

"Eee... Kolay mı benim gibi olmak?" Kahkaha attım.

"Tabii ki değil sultanım. Neyse anneciğim ben bizimkilerin yanına gideceğim. Sonra da eve dönerim."

"Tamam, kızım. Sen keyfine bak."

"Öptüm!"

"Benim annemle böyle konuşsa annem o kadının saçını başını yolardı." Diye söylendi Damla.

"Tamam uzatmayın. Kapatın konuyu. Elin kadını için öfkelenmeye bile değmez." Dedi, Utku. Cem ayağa kalkıp benim yanıma doğru geldi ellerimden tutup kaldırdı.

"Hadi dans edelim. Hem kafan dağılmış olur." Gio ayağa kalkarak müzik çaların yanina gitti.

"Size hemen bir müzik açıyorum." Dedikten sonra yabancı hip hop tarzı bir müzik açtı. Sinan şapkasını kafasına ters atıp takla atarak yanımıza geldi. Aynı şekilde Utku'da aynı hareketi sergiledi. Diğerleri de yanımıza geldiğinde etrafımda daire oluşturdular.

"Göster bakalım marifetleri Eylül Hanım." Güldüm.

"Bu müzikle mi?"

"Olur olur. Sen yap." Omuz silkip dediklerini yaptım. Ayaklarımın üzerinde beş tur dönerken beni alkışlıyorlardı. Daha sonra durduğum da Utku bir yandan Sezer bir yandan ellerini belime koyup yere çömelip tekrar kalktılar. Sinan ve Gio tepetaklak tek ellerinin üzerinde durdular. Cem ortada, Damla ve Naz onun çevresinde durup  müzikteki ritme göre ellerini sağa sola hareket ettirip dans ettiler. Utku ve Sezer belimi tekrar tutarak beni onların üzerinden atlatıp tekrar yere koydular. Şimdi dans zamanıydı! Hepimiz birbirimize ayak uydurup  figürler sergiledik. Ben bu defa tek ayağımın üstünde bir kaç tur döndükten sonra tekrar ritim tutacakken telefon sesini duymamla duraksadım.

"Ne oldu?" Dedi Sezer. Aralarından geçip müziği kapattım.

"Telefonum çaldı galiba. " Çantamı bulduktan sonra içinden telefonumu aldım. Cevapsız aramalarda Filiz Hanımın adını görünce gözlerimi devirdim. Uzun bir konuşma olmazdı umarım.

"Siz devam edin. Ben bir telefon görüşmesi yapıp geleceğim." Kafalarını salladıktan sonra balkona geçtim. Filiz Hanımın numarasını tekrar tuşlayıp kulağıma götürdüm.

"Filiz Hanım? Beni aramışsınız. Kusura bakmayın duymadım."

"Önemli değil Eylülcüğüm. Ben bugün gittiğin hasta hakkında konuşacaktım."

"Tahmin edebiliyorum. Ama gerçekten haklı olan bendim Filiz Hanım."

"Imm... aslında ne gibi olaylar döndüğü hakkında bir fikrim yok. Ama bunu kurcalamakta istemiyorum. Metin Bey ve eşi Meral Hanım senin işe devam etmeni istiyor. " O kadının beni istediğini hiç sanmıyordum.

"Filiz Hanım, ben bu işi istemiyorum. Ailesi beni cidden rahatsız ediyor."

"Anlıyorum seni. Tatsız olaylar yaşamışsın bugün galiba. Ama o ailenin yapamadığını yapıp sen umut olabilirsin o genç adama." Gözlerimi devirdim. O genç adamda istemiyordu ki beni. "Sen iyice düşün Eylül.  Ama eğer kararın net olursa gerçekten ısrar etmeyeceğim."

"Teşekkürler Filiz Hanım." Telefonu kapatıp derin bir iç çektim. İçeri girdim. Herkes oturmuştu. Gülümsedim.

"Ne oldu? Pes mi ettiniz yoksa?"

"Hava çok sıcak." Diye homurdandı Sinan.

"Sen kiminle konuşuyordun gizli gizli. Sevgili yaptında haberimiz mi yok?" Diye gülerek konuştu Gio. Kahkaha attım.

"Evet. Onu tanımanızı istemiyorum. Çünkü o sadece benim." Dedim alayla herkes aynı an da gülmeye başladı. Yavaşça gülmeler kesildiginde Cem hâlâ gülmeye devam edince hepimiz alayla ona baktık. Bizim baktığımızı fark ettiğinde kahkaha seslerini susturdu.

"Kusura bakmayın. Fazla kaptırmışım kendimi." Tekrar hep beraber kahkaha attığımızda o da gülmeye devam etti.

Gülmek böyle birşeydi işte. Ne durumda olursan ol, nasıl hissedersen hisset hep gülmeliydi insan. Kendini bazen böyle mutlu edebilirdi sadece. Önünde ne engeller olursa olsun umursamazdı. Çünkü yanındakilerle mutluydu.

Naz ve Utku ile aynı lisede okumuştuk, öyle tanışmıştık. Sezer, Damla, Cem ve Sinan'da onların sınıftandı.

Gio ile, yani uzun adı  Giovanni ile bizim üniversite zamanı hep gittiğimiz kafede tanışmıştık. Orada o sıralar garsonluk yapıyordu.

Aslında bizi birleştiren en kuvvetli şey danstı. Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde ve hatta öfkelendiğimizde bile dans ediyorduk. Yaptığımız her bir hareket içimizdeki duyguyu bastırıp asıl benliğimizi ortaya çıkarıyordu. Ali aklıma geldiğinde bir an duraksadım. O kendi benliğini nasıl çıkaracağını bilmiyordu. Bir odaya kapanıp tüm yıllarını büyük ihtimalle öyle geçiriyordu. Ve bugün tanıdığım kadarıyla eminim arkadaşları yoktu. Annesine her ne kadar yardıma ihtiyacı yok desem de vardı aslında. Mutlu olmayı, ağlamayı, üzülmeyi de bilmeliydi öfke dışında.

Sanırım onu kurtarmayı deneyecektim.

ÖZGÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin